Bağcık

Bağcık filmi
7.5 out of 10 stars (7,5 / 10)

Bağcık filmi ile ilgili künye, özet ve değerlendirmeler aşağıdaki gibidir.

Filmin Künyesi:

BAĞCIK | THE SHOELACE | Yönetmen: Görkem Yeltan / Senarist: Asuman Kafaoğlu Büke, Yalçın Akyıldız, Görkem Yeltan / Oyuncular: Kaan Çakır (Turgut), Pınar Tuncegil (Peri), Okan Yalabık (Sinan), Ali Atuğ (Ömer), Alin Yeltan (Alin), Derin Yeltan (Derin), Yeşim Koçak (Yelda) / Türkiye / 2018 / Renkli / 94´ 

Özet:

Anne-babaları ölen iki kız kardeş, anneannelerinin Kanada’ya gidişiyle kısa süreliğine amcalarının Bodrum’daki evine yollanır. Kızlara bakıcı olarak ayarlanan pilates hocasıyla amcaları arasında bir yakınlaşma başlar. Kızlar Kanada’ya gitmek yerine Bodrum’da onlarla yaşamak istemektedir. Engelli olduğundan kızların orada kalmasını aklına bile getirmeyen amca tam da fikrini değiştirecekken, sevdiği kadının ondan bir şey sakladığını öğrenir. Kızlar Bodrum’da mı kalacaktır yoksa gitmek istemedikleri Kanada’ya mı yollanacaktır?

Not: Yukarıdaki paragraf Başka Sinema sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi oldukça başarılı buldum.
  • Oyunculuklar başarılı.
  • Senaryo başarılı.
  • Müzikler keyifli ve başarılı.
  • Danslı animasyon sahnesi güzel bir uygulama olmuş.
  • Filmden bir replik: “Mutlu olduğum için değil mutlu olmak için dans ediyorum”
  • Filmden bir replik: “Sıcağı sever misin? Gölge varsa evet”
  • Filmdeki karakterler “bağcık” sözcüğü üzerinden değerlendirilse nasıl olurdu acaba?
    Turgut: Bağcığı korunaklıdır, kolay kolay çözülmesine müsaade etmez.
    Peri: İnsanlarla kolay anlaşabildiği/iletişim kurabildiği için kolay şekilde bağcık yapabilir.
    Alin: Kendi bağcığının çaresine bakabilir.
    Derin: Bağcığını güvendiği birinden yapmasını ister.
  • Filmin sakin ve dingin bir tonda/yapıda olması Japon aile filmlerini hatırlatır. Özellikle de Hirokazu Kore-eda filmlerini (“Arakçılar”, “Fırtınadan Sonra” vb. gibi).

Bağcık Filmi için Öylesine İsim Önerileri 

  • “Bağdan Adam”
  • “Bak Bir Bağmış Bir Yokmuş”

Foxtrot

image

Filmin Künyesi:

FOXTROT | Yönetmen: Samuel Maoz / Senarist: Samuel Maoz / Oyuncular: Lior Ashkenazi (Michael Feldmann), Sarah Adler (Daphna Feldmann), Yonatan Shiray (Jonathan Feldmann), Shira Haas (Alma Feldmann) / İsrail / 2017 / Renkli / 114´

Sinopsis:

İlk uzun metrajlı filmi Lübnan (Lebanon) ile tanıdığımız Samuel Maoz’un yeni filmi Foxtrot’ta, filme adını veren dansın bir adım ileri bir adım geri hareketleri gibi, tüm karakterler ne yaparlarsa yapsınlar sonunda yine kaderlerini değiştiremiyorlar. Üç perdeden oluşan bir tiyatro oyununu da andıran bu dikkatle tasarlanmış filmin ilk perdesinde askerdeki oğlunun ölüm haberini alan bir anne baba ve yas sürecinde onlara “destek” olup yol göstermeye çalışan ordu mensuplarını izliyoruz. Ardından gelen bölümlerin sürprizlerle dolu gelişmelerinin hepsi savaşın anlamsızlığının ve sonuçlarının bireysel etkilerinin altını ustaca çiziyor. Uzun süre hafızalarda kalacak bu psikolojik gerilim, Venedik Film Festivali’nde Gümüş Aslan Büyük Jüri Ödülü’ne layık görülmüştü.

Not: Yukarıdaki paragraf İstanbul Modern sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi genel anlamda beğendim.
  • Oyuncuların performanslarını başarılı buldum.
  • Görüntü yönetimi farklı ve başarılı olmuş.
  • Mizahi unsurlar İsrail filmlerinde genellikle karşılaştığımız türdendi.
  • Filmin sınırda geçen ikinci bölümü hem tempoyu hem de kaliteyi düşürüyor gibi geldi bana.
  • Sınırda geçen ve yer yer absürt durumlar içeren sahneler “Gişe Memuru” (Yönetmen: Tolga Karaçelik) filminde uzak bir yere sürülen Gişe Memuru Kenan’ın (Serkan Ercan) başından geçen olayları/sahneleri hatırlattı.
  • Animasyon içeren sahneler filme renk katmış.
  • Savaş, ordu, askerlik vb. gibi unsurlar açısından film bana başka bir İsrail yapımı olan “Dağların Tepelerin Ardında” (Yönetmen: Eran Kolirin) filmini hatırlattı.

Loving Vincent

image

Filmin Künyesi:

LOVING VINCENT | Yönetmen: Dorota Kobiela , Hugh Welchman / Senarist: Hugh Welchman , Dorota Kobiela , Jacek Dehnel / Oyuncular:  Douglas Booth (Armand Roulin), Josh Burdett (The Zouave),  Holly Earl (La Mousme), Robin Hodges (Lieutenant Milliet), Chris O’Dowd (Postacı Joseph Roulin) / İngiltere / 2017 / Animasyon / 94´

Sinopsis:

Film, Van Gogh’un 17 yaşındayken tablosunu yapmış olduğu Armand Roulin üzerinden ilerliyor. van Gogh’un Fransa, Auvers’te öldüğü haberi, eskiden yaşadığı Arles kasabasına ulaşır. Van Gogh ile yakın arkadaş olan emektar postacının oğlu Armand, babasının ısrarları sonucu taziye mektubunu Van Gogh’un ağabeyi Theo’ya götürmeye razı gelir. Paris’e vardığında Theo’nun da kardeşinin ardından vefat ettiğini öğrenince mektubu verebileceği bir akraba aramaya başlar. Bu yolculukta ünlü ressamın son günlerini ve ölümünün esrarını da aydınlatmaya başlayacaktır…

Not: Yukarıdaki paragraf Beyazperde sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi genel anlamda beğendim. Oldukça emek sarf edilen bir film olmuş.
  • Filmin görüntüleri doyurucu olmakla birlikte hikaye ve senaryo aynı çizgide değil maalesef.
  • Vincent ile kardeşi Theo arasındaki maddi/manevi yardım ilişkisi “Camille Claudel, 1915” (Yönetmen: Bruno Dumont) filminde Camille Claudel (Juliette Binoche) ile kardeşi Paul Claudel (Jean-Luc Vincent) arasındaki durumu aklıma getirdi. O filme nazaran bu filmde kardeşler arasındaki ilişki daha olumlu düzeyde.

Elleri Olmayan Kız

image

Filmin Künyesi:

ELLERİ OLMAYAN KIZ | LA JEUNE FILLE SANS MAINS | THE GIRL WITHOUT HANDS | Yönetmen: Sébastien Laudenbach / Senarist: Sébastien Laudenbach / Seslendirenler: Jérémie Elkaïm (Prens), Anaïs Demoustier (Kız), Philippe Laudenbach (Şeytan), Françoise Lebrun (Anne), Oliver Broche (Baba), Sacha Bourdo (Bahçıvan), Elina Löwensohn (Su İlahesi) / Fransa / 2016 / Renkli / 76´

Sinopsis:

Zor günlerden geçen bir değirmenci, kızını şeytana satar. Saflığıyla korunmayı başaran kız çocuğu, iki elini birden kaybetmek pahasına de şeytanın elinden kaçmayı başarır. Elleri Olmayan Kız ailesinden uzaklaşmaya başladıkça ışığa doğru uzun bir yolculuğa çıkar ve yeni varlıklarla tanışır: Suyun tanrısı, kibar bir bahçıvan, kalesinden yolları gözleyen bir prens… Grimm masallarından esinlenen Sébastien Laudenbach’ın prömiyerini Cannes’da yapan bu benzersiz canlandırma filmi, el emeği, göz nuru ve müthiş bir zevkle yoğrulmuş bir zihnin mahsulü.

Not: Yukarıdaki paragraf İKSV sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Vasat bir film olmuş.
  • El emeği takdire şayan tabi ki ama bu animasyon türünü pek sevemedim açıkçası.
  • “Bu değirmenin suyu nereden geliyor acaba”

Kırmızı Kaplumbağa

image

Filmin Künyesi:

KIRMIZI KAĞLUMBAĞA | LA TORTUE ROUGE | Yönetmen: MICHAËL DUDOK DE WIT / Senarist: PASCALE FERRAN, MICHAËL DUDOK DE WIT / Seslendirenler: Yok / Fransa / 2016 / Animasyon / 80´

Sinopsis:

Oscar ödüllü Hollandalı animasyon film yönetmeni Midhaël Dudok de Wit ve Studio Ghibli güçlerini bu diyalogsuz, sade, ama hipnotize edici animasyon için birleştiriyor! Cannes’ın Belirli Bir Bakış bölümünden Jüri Özel Ödülü’yle dönen Kırmızı Kablumbağa, bir animasyon filmde aradığınız her şeye sahip neredeyse: Büyüleyici mizansenler, aksiyon dolu bir hikâye ve her detayı düşünülmüş gözünüzü alamayacağınız çizgiler. Film, kaplumbağalar, yengeçler ve kuşlarla dolu bir ıssız adaya düşen bir adamın Robinson Cruose gibi hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Midhaël Dudok de Wit’in insanın içini ısıtan neşeli bir öykünün içinde felsefi sorular soran filmi, Ghibli filmlerinin yalınlığının ve içtenliğinin büyüsüne sahip.

Not: Yukarıdaki paragraf !f İstanbul sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi genel anlamda beğendim. Görsel tasarımı oldukça başarılı buldum.
  • Yan roldeki yengeçlerin filme katkısı oldukça iyiydi.
  • Su Kaplumbağasının varlığı “Nadide Hayat” (Yönetmen: Çağan Irmak) filmini hatırlattı.
  • Ormanın kenarlarındaki çalılıklar da kaplumbağa şeklini andırıyordu.
  • “Uyuyan Kaplumbağa”

Okulda Deniz Kazası

image

Filmin Künyesi:

OKULDA DENİZ KAZASI | MY ENTİRE HİGH SCHOOL SİNKİNG İNTO THE SEA | Yönetmen: DASH SHAW / Senarist: DASH SHAW / Seslendirenler: JOHN CAMERON MITCHELL (Brent Daniels), REGGIE WATTS (Assaf), JASON SCHWARTZMAN (Dash), LENA DUNHAM (Mary), MAYA RUDOLPH (Verti), SUSAN SARANDON (Lunch Lady Lorraine), ALEX KARPOVSKY (Drake)  / A.B.D / 2016 / Animasyon / 75´

Sinopsis:

Kaç yaşınıza gelirseniz gelin, bir yanınız lise yıllarında kalır, büyümez. O yüzden, ‘Bottomless Belly Button’ (Dipsiz Göbek Deliği) ve ‘New School’ (Yeni Okul) gibi çizgi romanlarıyla tanınan Dash Shaw’ın ilk uzun metraj filmi Okulda Deniz Kazası’nı kaçırmamalısınız. Bu animasyon filme Shaw’un düşsel anlatımı, ayrıksı karakterlere ve onların insanlarla ilişki kurma çabasına duyduğu sempati, esprili ve dokunaklı çizimleri damgasını vuruyor. Hem gençlik filmlerine hem de felaket filmlerine referanslar içeren Okulda Deniz Kazası, farklılıklara rağmen gelişen ve zor anlarda derinleşen dostluklara dair eğlenceli bir hikâye anlatıyor. Jason Schwartzman, Lena Dunham, Reggie Watts, Maya Rudolph ve John Cameron Mitchell gibi isimlerin seslendirdiği bu son derece sofistike karakterlerle aynı okulda olup, onlarla birlikte denizin altında bir yolculuğa çıkmak isteyeceksiniz!

Not: Yukarıdaki paragraf !f İstanbul sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Farklı bir animasyon film olmuş. İzlemeye değer.
  • Müzikleri biraz yüksek sesli ve fazla hareketli buldum.
  • Filmin görsel yapısı bana “Scooby -Doo” çizgi filmini hatırlattı.
  • Aşçı Lunch Lady Lorraine karakteri “Hababam Sınıfı” (Yönetmen: Ertem Eğilmez) filmindeki Hafize Ana’yı (Adile Naşit) hatırlattı bana.

Camdan Atlar

image

Filmin Künyesi:

CAMDAN ATLAR | WINDOW HORSES | Yönetmen: ANN MARIE FLEMING / Senarist: ANN MARIE FLEMING / Oyuncular: SANDRA OH (Rosie Ming), ELLEN PAGE (Kelly), SHOHREH AGHDASHLOO (Mehrnaz), DON MCKELLAR (Dietmar), OMID ABTAHI (Ramin), NAVID NEGHABAN (Mehran), NANCY KWAN (Gloria) , EDDY KO (Stephen), PAYMAN MAADI (Payman)  / Kanada / 2016 / Animasyon / 88´

Sinopsis:

Genç Kanadalı şair Rosie Ming İran’da bir şiir festivaline davet edilir. Oysa Fransız kültürüne aşırı meraklı olan Rosie’nin hayalinde Paris yatıyordur. Ona fazlasıyla düşkün Çinli büyükanne ve dedesiyle yaşayan Rosie daha önce tek başına hiçbir yere gitmemiştir. İran’a vardığında kendisini birden şairlerin arasında bulur. Ona dil ve şiir sevgisi aşılarlar. Ayrıca kendisini terk ettiğini düşündüğü İranlı babasıyla ilgili hikâyeler anlatırlar ve bu sayede ona beklenmedik bir kapı açılır. Rosie kendi kültürel kimliğini daha yakından tanıyacağı bir yolculuğa çıkmıştır; babasının geçmişini araştırırken kendi benliğiyle barışma süreci de başlar. Filmin şiirsel animasyon tarzı daha önce görmüş olduğunuz hiçbir şeye benzemiyor; onlarca çizerin üzerinde çalıştığı hikâye izlerken gülümsetecek incelik ve özgünlükte. Ancak Camdan Atlar yalnızca görsel bir zevkle uğurlamıyor izleyicisini; kadın odaklı hikâye anlatımının yepyeni bir örneğini sunuyor.

Not: Yukarıdaki paragraf !f İstanbul sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi genel anlamda beğendim.
  • “Roise Can”
  • Şiirler ve şairler ile ilgili yapılan atıflar, alıntılar, betimlemeler güzeldi.

Prenses Kaguya Masalı

image

Filmin Künyesi:

PRENSES KAGUYA MASALI | THE TALE OF THE PRINCESS KAGUYA | Yönetmen: Isao Takahata / Seslendirenler: Chloë Grace Moretz, James Caan, Mary Steenburgen / Japonya / 2013 / Animasyon / 137´

Sinopsis:

Bir zamanlar, fakir bir orman köyünde yaşlı bir oduncu yaşarmış. Geçimini kestiği bambuları satarak kazanan oduncunun, yaşlı karısından başka kimsesi yokmuş. Yine bir gün ormanda bambu kesmekle uğraşırken yerden bir bambunun filizlendiğini ve çabucak büyüdüğünü görmüş. Merakla bambunun yanına gidince, bambunun tomurcuklanıp açıldığını ve içinden minik bir prenses çıktığını fark etmiş. Şaşkınlık içindeki oduncu bu minicik prensesi evine götürmüş. Avcunun içinde sakladığı prensesi karısına gösteren oduncu, prensesin birdenbire bir bebeğe dönüştüğünü görünce şaşkınlıktan neredeyse küçük dilini yutacakmış! Diğer bebeklerden farklı olan bu bebek, hızla büyüyerek oduncunun bambu filizinin içinde görmüş olduğu prensese dönüşmüş – ama bu kez gerçek boyutlarda! Yıllar geçerken, küçük prensese öz çocukları gibi bağlanan oduncuyla karısının aklında tek bir soru varmış: Bu güzeller güzeli kız aslında kimdir ve nereden gelmiştir?

Not: Yukarıdaki paragraf Başka Sinema sayfasından alınmıştır.

Artılar

  • Genel anlamda güzel bir film olmuş.
  • Senaryoyu başarılı buldum.
  • Animasyona ait çizgi düzenlemeleri ve canlandırma çok başarılı özellikle de “çocuk aklı ve davranışlarını” resmetme anlamında.

Eksiler

  • Babanın birden paragöz olması filmde tam işlenemiyor. Oysa bir zamanlar tek amacı kızı Kaguya’nın mutlu olmasıydı.
  • Annenin çok pasif kalmasını biraz yadırgadım.
  • Kaguya’nın prenses olması ve bunun halk tarafından kabul görme süreci pekiyi anlatılamamış.

Keşif

  • Prenses olmanın Kaguya dışında herkesi mutlu etmesi klasik bir yara gibi. Kaguya’nın dile getirdiği gibi: “Gülmek yok, ağlamak yok, terlemek yok. O zaman bu prenses insan değil”
  • Kaguya ile sevdiği çocuk arasındaki aşkın sınıfsal boyutu “Rüzgar Yükseliyor” (Yönetmen: Hayao Miyazaki) filmindeki yakın bir durumu anımsatıyor.
  • Ay’dan Kaguya’yı almaya gelen kafilenin yolculuğu sırasında çalan müzik pek güzeldi.
  • Japon filmlerinde görmeye alıştığımız kiraz ağaçları ve çiçekleri her zamanki gibi heyecan vericiydi.
  • Filmin hayvanlarla kurduğu ilişkiyi beğendim.

Öylesine

  • “Bambu Gönlüm”
  • “Bir başka bambu ağacını 
    Kesemem kesemem kesemem 
    Giysilerin ne güzel 
    Diyemem diyemem diyemem 
    Şu sihri başkasına 
    Veremem veremem veremem 
    Bir başka prensesi 
    Sevemem sevemem sevemem”

Saraybosna’nın Köprüleri

image

Filmin Künyesi:

SARAYBOSNA’NIN KÖPRÜLERİ | BRIDGES OF SARAJEVO | Yönetmen: AIDA BEGIć (ALBUM), LEONARDO DI COSTANZO (THE OUTPOST), JEAN-LUC GODARD (THE BRIDGE OF SIGHS), KAMEN KALEV (MY DEAR NIGHT), ISILD LE BESCO (LITTLE BOY), SERGEI LOZNITSA (REFLECTIONS), VINCENZO MARRA (THE BRIDGE), URSULA MEIER (QUIET MUJO), VLADIMIR PERIšIć (OUR SHADOWS WILL), CRISTI PUIU (DAS SPEKTRUM EUROPAS), MARC RECHA (ZAN’S JOURNEY), ANGELA SCHANELEC (PRINCIP, TEXT), TERESA VILLAVERDE (SARA AND HER MOTHER) / Bosna Hersek / 2014 / Renkli / 114´

Sinopsis:

Dünya prömiyerini Cannes’da özel bir gösterimde yapan Saraybosna’nın Köprüleri, 1. Dünya Savaşı’nın 100. yıldönümü vesilesiyle hazırlanan on üç kısa filmden oluşuyor. Avrupalı yönetmenlerin Saraybosna’nın tarihi ve bugününü ele aldıkları filmler, 1914-1918 ve 1992-1995 tarihlerini de işliyor, yani savaş günlerini… Köklü bir geçmişe sahip bu çok özgün kent, filmde evrensel meselelerin eleştirel ve sanatsal bir simgesine dönüşürken kentin tarihi, dünya tarihiyle kesişiyor ve yüz yıllık bir savaşlar coğrafyası önümüze açılıyor. Fransız eleştirmen Jean-Michel Frodon’un önayak olduğu bu proje-filmdeki bölümler birbirlerine Belçikalı çizgiromancı Francois Schuiten’in çizdiği canlandırma sekanslarıyla bağlanıyor.

Artılar

  • On üç kısa filmden güzel bir uzun metraj film elde edilmiş.
  • En beğendiğim kısa film Cristi Puiu’nun yönettiği “Das Spektrum Europas” oldu.
  • Kısa filmler arasındaki geçişlerle ilgili yapılan animasyon çalışması çok başarılı olmuş.
  • Filmlerdeki görsel atmosfer oldukça başarılı.

Eksiler

  • İtiraf etmek zor geliyor biraz ama en az beğendiğim kısa film Jean-Luc Godard’ın yönettiği “The Bridge of Sighs” oldu.

Keşif

  • Kısa filmli bu kurgulama bana “Hemşehri” (Yönetmen: Roberto Rossellini) filmini hatırlattı. O filmde de 6 bölüme ayrılmış bir bölümleme vardı.
  • “Das Spektrum Europas” filmi dışında diğer kayda değer bulduğum filmler ise şöyle:
    “Little Boy” (Yönetmen: Isild Le Besco)
    “Quiet Mujo” (Yönetmen: Ursula Meier)
    “Reflections” (Yönetmen: Sergei Loznitsa)
    “Sara and Her Mother” (Yönetmen: Teresa Villaverde)
  • “Quiet Mujo” filminde hocası Mujo’ya çenen yerine ayakların çalışsın diyor ve sonrasında Mujo topu yanlışlıkla mezarlığın olduğu yere uçuruyor. Yani gerçekten de Mujo’nun sessiz olması gereken bir yere gidiyor futbol topu.
  • “Quiet Mujo” filminde toplu oyundan bir şekilde toplu mezara geçiş yapılıyor.
  • “Sara and Her Mother” filminde annenin savaş zamanı sırasında güneş resimleri çizdiği kitapları yakmaya başladığı final sahnesini çok beğendim.
  • “Reflections” filminde izleyicilere bir sanat sergisi deneyimi yaşatılıyor diye gözlemledim.
  • Kısa filmler arasındaki geçişlerde gösterilen animasyonlarda da anlatıldığı gibi köprünün altından çok sular akıyor ama o kötü anılar bir türlü silinmiyor hafızalardan.
  • “Little Boy” filmi oldukça umut vaat eden bir çalışma olmuş.

Öylesine

  • “Köprüden geçti film”

Rüzgar Yükseliyor

image

Filmin Künyesi:

RÜZGAR YÜKSELİYOR | THE WIND RISES | Yönetmen:  Hayao Miyazaki  / Oyuncular:  Jirô HorikoshiHonjô, Nahoko SatomiKurokawaCaproniHattoriKayo Horikoshi, CastorpSatomiKatayama  / Japonya / 2013 / Animasyon / 126´

Sinopsis:

Jiro uçmayı ve güzel uçaklar tasarlamayı hayal ediyordur. Erken yaşlardan itibaren miyop olan ve pilotluk yapması mümkün olmayan Jiro, 1927 yılında Japonya’nın önde gelen havacılık şirketlerinden birinde kendine iş bulur. Dehası kısa bir sürede fark edilir ve Jiro dünyanın sayılı uçak tasarımcılarından biri olur.

RÜZGAR YÜKSELİYOR, Jiro’nun yaşamını ve onu etkileyen 1923 Büyük Kanto Depremi’ni, Büyük Buhran’ı, verem salgınını ve Japonya’nın II. Dünya Savaşı’na girişini konu ediniyor. Nakoho ile tanışıp ona aşık olan Jiro, Honjo ile de dostluğunu ilerletip pekiştirir. Olağanüstü icatlara imza atarak geleceğin havacılık dünyasını şekillendirir.

Artılar

  • Filmin görsel atmosferi oldukça güzel.
  • Filmde kullanılan müzikleri başarılı buldum.
  • Deprem ve yangın sahneleri oldukça başarılıydı.

Eksiler

  • Jiro’nun, kız kardeşi dışında anne ve babası ile görüştüğüne pek tanık olmuyoruz. Oysaki Japon toplumunda aile ilişkilerine çok önem verilir. Bu açıdan böyle bir durum bana biraz garip geldi.
  • Filmin otelde geçen bölümü aşırı romantik geldi bana 🙂
  • Jiro’nun Almanya iş gezisinden sonra dünya turuna devam etmesi ile ilgili hikaye tam aktarılamıyor gibi geldi bana.

Keşif

  • Filmden bir replik : “Rüzgar yükseliyor, yaşamalıyız artık”
  • Jiro’yu küçük hali ile ilk gördüğümüzde, üzerindeki elbisesinde uçak şeklinde desenlerin olması çok hoştu.
  • Jiro’nun kendisine örnek aldığı ve ona ilham veren Bay Caproni’nin bıyıkları rüzgar estiğinde bir uçak pervanesi gibi şekil alıyor 🙂
  • Japonya’daki şirket Jiro ve Honjo’yu uçaklarla ilgili daha fazla bilgi sahibi olmaları için Almanya’ya gönderir. Almanya gezisi sırasında ikili biraz İyi Mühendis – Kötü Mühendis rollerine büründü gibi geldi bana.
  • Ülkemizde de sıkça dile getirilen “Batının iyi yanlarını” alma mottosunu bu filmde de Japonların uyguladığını görüyoruz 🙂
  • Filmin temel konularından biri olan Japonya’nın ilk yerli uçak yapma hikayesi bana “Devrim Arabaları” (Yönetmen: Tolga Örnek) filminde işlenen ülkemizin ilk yerli otomobil yapma macerasını hatırlattı.
  • Filmde yer alan Nahoko’nun vereme yakalanması, sanatoryumda tedavi görmesi, hastalığına rağmen Jiro’nun ona karşı tükenmeyen sevgisi gibi durumlar bana “Kelebeğin Rüyası” (Yönetmen: Yılmaz Erdoğan) filmini hatırlattı.
  • Kurokawa karakterine ait tipleme filme oldukça renk katmış. Sert görünümü altında zaman zaman gördüğümüz babacan tavırları Yeşilçam filmlerindeki karakterleri hatırlattı.
  • Hasta sevgilisi Nahoko’nun elinden tutarak tek eli ile uçak tasarımı üzerinde çalışan Jiro’nun sahnesi oldukça etkileyiciydi.

Öylesine

  • “Rüzgarlar Gerçek Olsa”
  • Bir Hayalimiz Vardı : Jiro & Nahoko
  • “Rüzgarlar da uçar durmaz yerinde
    Solar güzelliğin kalmaz veremde”
  • Jiro’nun hayattaki mottosu : “Uçmak ya da uçmamak, işte bütün mesele bu!”
  • “Rüzgar Jiro’yu Sürükleyecek”
  • “Rüzgarın Oğlu Jiro”
  • İbrahim Tatlıses’in “Sabuha” isimli bir türküsü vardır. Bunu acaba filme uyarlasak nasıl bir şey çıkar diye düşündüm.
    “Bırakıp gitme dedim
    Beni terk etme dedim
    Nahoko çok bekledim
    Haber bile etmedin
    Rüzgarsız Nahoko”