Mavi Göğün Ardında

image

Filmin Künyesi:

MAVİ GÖĞÜN ARDINDA | BEHIND BLUE SKIES | Yönetmen:  Hannes Holm / Oyuncular: Bill Skarsgård (Martin), Peter Dalle (Gösta), Josefin Ljungman (Jenny), Adam Pålsson (Micke) / İsveç / 2010 / Renkli / 107´

Sinopsis:

1975 yazı. Martin liseden yeni mezun olmuş ve beton yığını şehirden uzaklaşıp Stockholm’ün takımadalarında, Sandhamn’ın özel yat kulübü lokantasında yaz boyunca çalışmaya gidiyor. Önünde yepyeni bir dünya açılıyor. Martin hayatının aşkıyla karşılaştığı sırada, İsveç sosyetesinin gözbebeği bir playboy olan yat kulübü lokantası sahibinin kanatları altına giriyor. Ancak bu cennet gibi takımadada, ışıltılı görüntünün arkasında çok daha karanlık bir gerçek gizleniyor. Martin neler olup bittiğini gerçekten anlayana kadar kendini İsveç suç tarihinin en büyük skandallarından birinin ortasında buluyor.

Artılar

  • “Gösta” rolünde Peter Dalle oldukça başarılı.

Eksiler

  • Filmi genel anlamda orta derecede buldum.
  • Bill Skarsgård’ı “Martin” rolünde çok beğenmedim.
  • Martin’in bir uyuşturucu ticareti içinde olduğunu geç fark etmesi biraz garip.
  • Martin ile onun cezaevinden çıkmasını sağlayan kişi arasındaki ilişkiyi anlamlandırmak pek kolay değil.
  • Filmin başında yakın dost olan Martin ve Micke’nin Sandhamn’da bir araya geldikten sonra dostluklarının aniden bitmesi çok anlaşılamıyor.

Keşif

  • Bill Skarsgård’ın benzer oyunculuğunu “Aşkın Formülü Yok” (Yönetmen: Andreas Öhman) filminde de görmekteyiz.
  • Gösta karakterini sima ve tavır olarak Nuri Alço’ya benzettim. Gösta’nın farkı kızların gazozlarına ilaç atmasına çok ihtiyaç duymaması.
  • Martin’in annesinin yüzündeki mahzun ve yorgun ifade nedense bana “Gece” (Yönetmen: Michelangelo Antonioni) filmindeki “Lidia” (Jeanne Moreau) karakterini hatırlattı. Hani Jeanne Moreau’ya biraz benzemiyor da değil.

Öylesine

  • “Getir Götür Martin”

Gabrielle

image

Filmin Künyesi:

GABRIELLE | Yönetmen:  LOUISE ARCHAMBAULT / Oyuncular: GABRIELLE MARION-RIVARD (Gabrielle), ALEXANDRE LANDRY (Martin), MÉLISSA DÉSORMEAUX-POULIN (Sophie), MARIE GIGNAC (Martin’in Annesi), Isabelle Vincent (Gabrielle’in Annesi) / Kanada / 2013 / Renkli / 104´

Sinopsis:

Gabrielle, Williams sendromuna sahip, neşeyle parlayan 25 yaşındaki genç bir kadın. Genetik sendromu zihinsel gelişimini yavaşlatsa da, ona
sıcakkanlılığını ve müzikal yeteneğini bahşediyor. Gabrielle bir bakım evinde arkadaşlarıyla birlikte kalıyor; aşkı Martin de burada yaşıyor. Ancak
Martin ve Gabrielle birbirlerine karşı hissettiklerini fiziksel olarak da paylaşmak istediklerinde, içinde yaşadıkları evin kurallarına çarpıveriyorlar.
Üstelik Martin’in annesi de olanlardan hoşnut görünmüyor. Gabrielle’in arzularıyla tanışması, onun bireysel bağımsızlık yolculuğunun da başlangıcı
oluyor. Yumuşacık ve hayata dair ilham dolu bir film Gabrielle. Masumiyet, bağımsızlık ve cinsel özgürlük temaları arasında tatlı bir ritimle dans
ederken, yılın en ahenk dolu aşk hikâyelerinden birini de anlatmış oluyor.

Artılar

  • Gabrielle, Martin ve Sophie rollerindeki oyunculuklar oldukça başarılı.

Eksiler

  • Filmde Williams sendromlu insanların, toplum tarafından hiç dışlanmamasını ya da önlerine hiç engel çıkmamasını çok ütopik buldum.
  • Kendi başına yaşamayı denemeye çalışan Gabrielle’in karşılaştığı zorluklar çok basit gibi geldi bana.

Keşif

  • Bu filmi, temeline zihinsel bir hastalığı ele alması ve bu hastalıktan dolayı yaşamların etkilenmesi ve aşkı işlemesi açılarından “Aşkın Formülü Yok” (Yönetmen: Andreas Öhman) filmine benzettim. O filmde hasta karakterimiz erkekti. Abisinin sevgilisi ile arası, hastalığı nedeniyle hep kardeşinin yanında yer almaya çalışması nedeniyle bozulmuştu. Bu filmde de ablası Sophie kardeşi Gabrielle’in hep yanında olmaya çalışıyor ve bu durum onun sevgilisi ile ilişkilerinde zaman zaman problemlere yol açıyor.
  • Williams sendromuna sahip insanların rehabilitasyon amaçlı bir koro çalışması içerisinde yer alması formu ve koronun film boyunca önemini koruması bana “Yarım Kalan Şarkı” (Yönetmen: Paul Andrew Williams) filminde yaşlıların oluşturduğu koroyu çağrıştırdı.
  • Gabrielle ile Martin arasındaki cinsel kavuşmanın önüne sürekli engeller çıkması, en olmadık zamanda (yıl sonu koro gösterisinin hemen öncesinde) onların bu işe kalkışmalarına neden oldu. Neyse ki iki olayı da başarılı bir şekilde tamamladılar.
  • Filmin finalinde koromuz yıl boyunca çalıştıkları şarkı yerine başka bir şarkıyı söylüyorlar. Bu şarkıda “Sophie” isminin sıklıkla geçmesini manidar buldum. Sanki Gabrielle’in, ablası Sohpie’ye bir hediyesi gibi.
  • Sophie ve Gabrielle’in annelerinin varlığı bir model olmaktan öteye geçemiyor. Anne için kariyeri kızlarından daha önemli gibi duruyor. Bu açıdan buradaki anne karakterini “Güz Sonatı” (Yönetmen: Ingmar Bergman) filmindeki anneye (Ingrid Bergman) benzettim.
  • Diskodaki eğlence sırasında Martin ve Gabrielle’in yakınlaşması sırasında filmde sesin kesilmesini anlamlı buldum. Diskodaki o büyük gürültü o an bu ikilinin ruhlarında, duygularında tezahür ediyordu belki de.
  • Martin’in annesinin çocuğuna aşırı sahip olması ve sergilediği davranışlar bana “Çocuk Pozu” (Yönetmen: Calin Peter Netzer) filmindeki anne Cornelia (Luminita Gheorghiu) karakterini hatırlattı.
  • Koro çalışmalarında üzerinde sürekli çalışma yapılan şarkıda geçen “Ben Sıradan Bir İnsanım” sözleri oldukça manidar.
  • Filmin sonlarına doğru Martin’in, kendi eliyle yaptığı üzerinde G harfi yazan ahşap saklama kutusunu Gabrielle’e vermesini güzel bir jest olarak yorumladım. Martin kutunun içine bir de kendisinin ve Gabrielle’in evlerinin yerlerini gösteren harita koymuş. Hediyeden kısa bir süre sonra da Martin Gabrielle ile birlikte kutunun üzerindeki G noktasını keşfe çıkıyorlar 🙂

Öylesine

  • Bulunamadı.