Yuva

Yuva filminde Hasan ve Veysel

6.5 out of 10 stars (6,5 / 10)
Yuva filmi ile ilgili künye, sinopsis ve değerlendirmeler aşağıdaki gibidir.

Filmin Künyesi:

YUVA | Yönetmen: Emre Yeksan / Senarist: Emre Yeksan / Oyuncular: Kutay Sandıkçı (Veysel), Eray Cezayirlioğlu (Hasan), İmren Şengel (Ülgen), Okan Bozkuş (Mehmet) / Türkiye / 2018 / Renkli / 119´ 

Sinopsis:

Veysel’in ormanda sürdüğü münzevi hayatın sükûneti, yaşadığı arazinin satılmasıyla bozulur. Veysel’i ziyarete gelen Hasan, ağabeyini şehre dönmeye ikna etmeye çalışmaktadır. Araziyi tahliye etmedikleri için tehdit altında olan iki kardeşin yıllar sonra gerçekleşen yüzleşmesi, büyülü bir yuvanın (toprağın altında yepyeni bir dünyanın) keşfedilmesini sağlar.

Not: Yukarıdaki paragraf Başka Sinema sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi genel anlamda başarılı buldum.
  • Ormanda toplumdan soyut bir şekilde yaşayan kişi temsili üzerinden “Bela | Borgman” (Yönetmen: Alex Van Warmerdam) filmi hatırlanır. O filmle ilgili Öylecine Bir Aşk sayfasındaki değerlendirme yazısına buradan erişebilirsiniz.
  • Veysel’in ormandaki hayvanlarla iletişim kurarken kullandığı “niah niah” sesleri değerli oyuncumuz Halit Akçatepe’nin (1938 – 2017) filmlerdeki sesini hatırlatır.
  • Ormanda/doğada geçen bir film olması açısından “Jin” (Yönetmen: Reha Erdem) filmi hatırlanır.
  • Filmin yer altında/mağarada geçen hayal ile gerçeğin birbirine karıştığı sahneler “Cenneti Beklerken” (Yönetmen: Derviş Zaim) filmini hatırlatır.
  • Mağaranın içinde Hasan’ın abisi Veysel’in küçüklüğü ile karşılaşma sahnesi “Halef” (Yönetmen: Murat Düzgünoğlu) filmini hatırlatır. O filmle ilgili Öylecine Bir Aşk sayfasındaki değerlendirme yazısına buradan erişebilirsiniz.

Yuva Filmi için Öylesine İsim Önerileri 

    • “Kuşlar Yasına Gider”
    • “Yuvayı Beklerken”

 

Üç Tepe Filmi Üzerine Öylesine Notlar

Filmden bir sahne. Aaron ile Tristan meşhur Üç Tepe'de.

Üç Tepe filmi ile ilgili künye, sinopsis ve değerlendirmeler aşağıdaki gibidir.

Filmin Künyesi:

ÜÇ TEPE | THREE PEAKS | DREI ZINNEN | Yönetmen: Jan Zabeil / Senarist: Jan Zabeil / Oyuncular: Alexander Fehling (Aaron), Bérénice Bejo (Lea), Arian Montgomery (Tristan) / Almanya / 2017 / Renkli / 93´

Sinopsis:

Aile bağlarının ne kadar da zor kurulduğunu kâbusa dönen bir tatil üzerinden inceleyen Üç Tepe, sevgilisi ve onun küçük çocuğuyla dağda tatile giden bir adamın çocukla yakınlaşma çabalarının aniden basan sisle yarım kalışını anlatıyor. Babacan niyetli adam rolünde Inglourious Basterds / Soysuzlar Çetesi, Labyrinth of Lies / Yalan Labirenti ve Homeland’den tanıdığımız Alexander Fehling’in parladığı Üç Tepe, dünya prömiyerini Toronto Film Festivali’nde özel bir gösterimde yaptı. Görüntü yönetmenliğinden yönetmenliğe geçen, festivalde daha önce, başrolünde yine Alexander Fehling’in yer aldığı Nehir Bir İnsandı filmini izlediğimiz yönetmen Jan Zabeil’in bu son filmindeki hassas aile dinamikleri herkese tanıdık gelecek.

Not: Yukarıdaki paragraf İKSV sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Genel anlamda vasat bir film olmuş.
  • Oyunculuklar başarılı.
  • Hem temponun yavaş olması hem de neredeyse tek mekan kullanılması filmin içine girmeyi zorlaştırıyor.
  • Tepede Aaron ile Tristan’ın oynadıkları gözleri bağlı yön bulma oyunu “Korkusuz Cengaver” (Yönetmen: Duygu Sağıroğlu) filminde Şahin Bey (Cüneyt Arkın) ile oğlu Sencer (Salih Kırmızı) arasında geçen bir sahneyi hatırlatıyor. Gözlerini kaybeden Şahin Bey, Sencer’in gösterdiği hedefleri seslerinden tanıyarak oku ile vurmaya çalışır.

Üç Tepe Filmi için Öylesine İsim Önerileri 

  • “Benim Babam Değil, Benim Oğlum Değil”

 

İnatçı Bir Adam

image

6 out of 10 stars (6 / 10)

Filmin Künyesi:

İNATÇI BİR ADAM | LERD | Yönetmen: Mohammad Rasoulof / Senarist: Mohammad Rasoulof / Oyuncular: Reza Akhlaghirad (Reza), Soudabeh Beizaee (Hadis), Nasim Adab,  Zeinab Shabani, Missagh Zareh, Zhila Shahi, Majid Potki, Mehdi Mehraban, Sepehr Ebadi, Bagher Yekta / İran / 2017 / Renkli / 118´

Sinopsis:

Reza kendini şehir bataklığından uzaklaştırmış, eşi ve tek çocuğuyla, Kuzey İran’ın uzak bir köyünde basit bir yaşam sürüyordur. Günlerini, japon balığı çiftliğinde çalışarak geçirir. Devletle ve yerel yönetimle yakın ilişkileri olan özel bir şirket, yerel yaşamı tamamen kontrol altına almıştır. Ortaklar, şirketin varlığını ve kazancını arttırmak için, yerel çiftçileri ve küçük iş sahiplerini zorlayarak varlıklarını ele geçirmeye çalışır. Yaşadıkları baskı sonucu birçok çiftçi kendiliğinden bu yozlaşmanın bir parçası olur. Reza tekelleşmeye karşı verdiği mücadelede yolunu ve kendi değerlerini kaybetmemek için çabalarken, olduğu kişi üzerine de pek çok sorgulamaya girişecektir…

Not: Yukarıdaki paragraf Beyazperde sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi beğenmekle beğenmemek arasında kaldım.
  • Filmin başrol oyunculuklarını çok başarılı bulamadım.
  • Alışılageldik İran filmlerinden farklı bir çalışma olmuş. O açıdan izlenmeyi hak ediyor olarak değerlendirilebilir.
  • Gerçekçi üslup kullanımı açısından Romanya’dan Cristian Mungiu’nun; Rusya’dan  Andrey Zvyagintsev’in filmlerini hatırlatıyor.
  • Filmde genel anlamda “mülkiyet” ya da “mülkiyetsizlik” temasından söz edilebilir. Çeşitli konuların mülkiyeti açısından da şu filmlerle bir bağ kurulabilir. Suyun mülkiyeti açısından “Susuz Yaz” (Yönetmen: Metin Erksan); bürokrasinin mülkiyeti açısından “Leviathan” (Yönetmen: Andrey Zvyagintsev); doğanın mülkiyeti açısından “Balık” (Yönetmen: Derviş Zaim); iradenin mülkiyeti açısından “Takva” (Yönetmen: Özer Kızıltan)
  • “Hiçbir şeyde rızam yok,
    Sen yanımda ol yeter.”

Stalker

image

Filmin Künyesi:

STALKER | İZ SÜRÜCÜ | Yönetmen: Andrei Tarkovsky / Senarist: Arkadiy Strugatskiy, Boris Strugatskiy (Özgün Yapıt: “Yol kenarında Piknik) / Oyuncular: Aleksandr Kaydanovskiy (İz Sürücü), Anatoliy Solonitsyn (Yazar), Nikolay Grinko (Profesör), Alisa Freyndlikh (Zhena Stalkera), Natalya Abramova (Marta) / Rusya / 1979 / Renkli / 162´

Sinopsis:

Efsane Rus yönetmen Andrey Tarkovski’nin başyapıtı kabul edilen Stalker, CGI’ın olmadığı bir dönemde yalnızca film dilinin gücünün nelere yetebileceğinin kanıtı sanki. İki yolcunun bir rehber eşliğinde yasak bir bölgeye yaptığı metafizik yolculuğu konu alan film, alışılagelmiş kalıpların çok dışında, yalın ama güçlü görüntüleriyle hem gerçek bir bilimkurgu hem de tam bir zihin egzersizi. İnsanın doğasına ve umutlarına odaklanan, aynayı izleyenin kendi yüreğine yönelten Stalker tekinsiz atmosferi, felsefi çağrışımları her sinemaseverin mutlaka görmesi gereken, günümüzde de etkisinden hiçbir şey kaybetmeyen, benzersiz bir film.

Not: Yukarıdaki paragraf İstanbul Film Festivali sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi oldukça beğendim.
  • Hem oyunculuklar hem de görsel atmosfer iyi.
  • Filmin uzun denilebilecek süresi izlenirken neredeyse hiç hissedilmiyor.
  • İnanç, mutluluk ve vicdan ile ilgili yer alan söylemler güzel.
  • “Önemli olan takip edilen iz değil, izi takip ettiren sürücüdür”

24 Kare

image

Filmin Künyesi:

24 KARE | 24 FRAMES | Yönetmen: Abbas Kiarostami / Senarist: Abbas Kiarostami / Oyuncular: Yok (Diyalogsuz) / İran/ 2017 / Renkli / 120´

Sinopsis:

Sinemasal sınırları hep zorlayan, sinemada başyapıtlar yaratırken fotoğraf çekmeyi hiç bırakmayan İranlı büyük usta Abbas Kiarostami, ölmeden önce fotoğraf tutkusunu sinemaya taşıdı. 1999 yılında İstanbul Film Festivali’nden Sinema Onur Ödülü alan Kiarostami’nin veda filmi 24 Kare, fotoğraf ve tablolardan esinlenen her biri dört buçuk dakikalık 24 kısa filmden oluşuyor. Bu benzersiz filmin çıkış noktası ise, metafizik bir soru: Fotoğraf çekildikten hemen sonra ne olur? Görüntünün öteki dünyası neler saklar? Kiarostami’nin yaşamını adadığı iki sanat, sinemayla fotoğraf arasında bir köprü kuran, hiç diyalog içermeyen 24 Kare, sanatçının sinemaya gönderdiği son aşk mektubu, sinemaseverler için de görsel bir hazine.

Not: Yukarıdaki paragraf İstanbul Film Festivali sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi genel anlamda beğenmekle birlikte, 24 tane kısa filmi üst üste izlemek normal şartlarda çok tercih edeceğim bir durum değil.
  • Kısa filmler birer fabl gibi olmuş.
  • Abbas Kiarostami’nin fotoğrafa ve sinemaya olan tutkusuna bir kez daha ortak olmak, tanıklık etmek için güzel bir film.
  • En beğendiğim kısa film sanırım 5 numaralı kısa filmdi. O filmden bir kareyi de bu yazının görselinde kullandım.

Diriliş

image

7 out of 10 stars (7 / 10)

Filmin Künyesi:

DİRİLİŞ | THE REVENANT | Yönetmen: Alejandro González Iñárritu / Oyuncular: Leonardo DiCaprio (Hugh Glass), Tom Hardy (John Fitzgerald), Domhnall Gleeson (Andrew Henry), Will Poulter (Bridger), Paul Anderson (Anderson), Kristoffer Joner (Murphy) / ABD / 2015 / Renkli/ 156´

Sinopsis:

Hugh Glass kürkleri için hayvanları avlayan bir kuruluş için çalışan deneyimli bir tuzakçıdır. Fakat avlandıkları bölgelerde kendilerinden başka hem yerli Kızılderililer hem de Fransız birlikleri kol gezmektedir. Bir av ertesinde bir boz ayı tarafından ölümcül bir biçimde yaralanan Glass’ı, yavaşlamamak adına ekibi ölüme terk eder. Fakat bölgeyi herkesten iyi bilen avcı Glass hayata tutunur ve yavaş da olsa yaraları iyileşir. Zira yaşama tutunması için oldukça geçerli bir sebebi vardır..

Not: Yukarıdaki paragraf Beyazperde sayfasından alınmıştır.

Artılar

  • Filmde görsel doku ve atmosfer iyi oluşturulmuş.
  • Film süresince temponun hiç düşürülmemesi iyi bir yönetim olduğunu işaret ediyor.

Eksiler

  • Filmi genel olarak vasat buldum.

Keşif

  • Kartal Tibet’li, Cüneyt Arkın’lı Tarkan, Battal Gazi gibi filmlerindeki fantastik öğeleri bir ABD filminde de görmek mümkünmüş.
  • Filmde kamera fırsat buldukça bize ağaçları gösteriyor. Filmdeki bir replikte de geçtiği gibi: Ağacın dallarına bakılınca düşmek; gövdesine bakılınca yaşamak akla geliyor.

Öylesine

  • “Bearman veya Dirilişin Umulmayan Erdemi”
  • “Glass Gazi’nin İntikamı”

Sils Maria

image

Filmin Künyesi:

SILS MARIA | CLOUDS OF SILS MARIA | Yönetmen: Olivier Assayas / Oyuncular: Juliette Binoche (Maria Enders), Kristen Stewart (Valentine), Chloe Grace Moretz (Jo-Ann Ellis), Lars Eidinger (Klaus Diesterweg)  / Fransa / 2014 / Renkli / 124´

Sinopsis:

Assayas’nin, Juliette Binoche’un derin ve karmaşık bir karakter yazma meydan okumasına cevap olarak yazdığı filmde, oyuncu Maria Enders’in (Juliette Binoche) hikayesi anlatılıyor. Uluslararası kariyerinin doruğundayken Maria Enders’e kendisini yirmi yıl önce meşhur eden oyunun yeniden gösteriminde oynaması teklif edilir. Ancak bu sefer, daha yaşlı bir karakter olan Helen’ı oynayacaktır. Sigrid (Chloe Grace Moretz) rolünü ise, skandal çıkarmaya eğilimli genç bir yıldız adayı oynayacaktır. Maria kendisini aynanın öbür tarafında, aslında kendisinin rahatsız eden bir yansıması olan çekiciliği de muğlak bir kadınla karşı karşıya bulur.

Artılar

  • Juliette Binoche yine döktüren bir oyunculuk performansı sergilemiş.
  • Genel anlamda filmi başarılı buldum.
  • İsviçre, Alpler, Sils Maria ve Maloja Yılanı harika bir görsel doku armağan ediyor izleyiciye.

Eksiler

  • Valentine’nin bir anda Maria’nın hayatından çıkışını çok keskin buldum.
  • Valentine’nin bir eğlence dönüşü Rock müzik arka planı eşliğinde perişan olduğu sahne ne kadar gerekliydi diye düşündüm.
  • Jo-Ann’in erkek arkadaşı olarak filme dahil olan karakterin filme pek katkı getirmediğini düşünüyorum.

Keşif

  • Filmin diyalogları çok komedi içermese de Juliette Binoche sayesinde bayağı güldüm. Allah razı olsun 🙂
  • Eşsiz doğanın koynunda Maria ve Valentine’nin hem gezip hem de okuma provaları yaptığı sahneler çok güzeldi.
  • Maria ve asistanı Valentine belki de “Maloja Yılanı” oyunundaki Helen ve Sigrid karakterlerine bürünüverdiler gerçek hayatta. İkili arasındaki iş ilişkisi ve okuma provaları sırasında birbirlerini keşfetmeleri de bu duruma katkı sağladı sanki.
  • Filmdeki kimi karakterler bir an hafızamda “Yıldız Haritası” (Yönetmen: David Cronenberg) filmini çağrıştırdı. İki filmdeki karakterler arasında şöyle bir benzerlik kuruverdim.
    Maria ~ Havana
    Valentine ~ Agatha
    Jo-Ann ~ Benjie
  • Maria ve Valentine, Jo-Ann ile buluştukları yemekte kafaları iyice dağıtırlar. Sonra da sarhoş halde araba ile dönmek isterler. Valentine arabayı başka bir araca çarpar. Maria da durur mu yapıştırmış cevabı: Go! Go! Go! 🙂
  • Maria’nın, oyunda Helena’yı canlandırdığı sahnede giydiği kıyafet ve yüzü “Victor Victoria” (Yönetmen: Blake Edwards) filminde oynayan Julie Andrews’i hatırlattı bana.
  • Maria ve Valentine’nin kırda sere serpe uzandıkları sahne güzeldi.

Öylesine

  • “Tirat Atan Kadınlar”
  • “Maloja Yılanı’nı Gördüm”
  • “Sigrid idi Helena idi. Sigrid idi Helena idi. Sigrid idi Helena idi…” 🙂
  • Maria için asistanı Valentine’den bir istek türkü gelsin:
    “Google Google diye nicesini aradım
    Benim sadık yarim asistanımdır”