Transit Filmi Üzerine Öylesine Notlar

Transit filmi ile ilgili künye, sinopsis ve değerlendirmeler aşağıdaki gibidir.

Filmin Künyesi:

TRANSIT | Yönetmen: Christian Petzold / Senarist: Christian Petzold, Anna Seghers  (Roman Yazarı) / Oyuncular: Franz Rogowski (Georg), Paula Beer (Marie), Lilien Batman (Driss), Ronald Kukulies, Godehard Giese (Richard), Maryam Zaree (Melissa), Barbara Auer (Mimar), Matthias Brandt (Barmen, Dış Ses), Sebastian Hülk (Paul), Antoine Oppenheim (Binnet), Antoine Oppenheim (Jean Binnet), Alex Brendemühl (Meksika Konsolosu), Trystan Pütter (Amerika Konsolosu) / Almanya / 2018 / Renkli / 101´

Sinopsis:

İkinci Dünya Savaşı döneminde, Paris’te yaşayan Alman Georg, Nazi birliklerinin şehre yaklaşmasıyla kendini Marsilya’ya atar. Ölü bir yazardan kendisine kalan belgeleri kullanarak Meksika’ya kaçmayı amaçlar. Ancak Marsilya’da tanışacağı Marie, Georg için her şeyi değiştirecektir. Anna Seghers’in 1942 yılında yazdığı aynı adlı romanından uyarlanan Transit, aynı zamanda 2018 Berlin Film Festivali’nde En İyi Film ödülüne adaydı.

Not: Yukarıdaki paragraf Başka Sinema sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi genel anlamda başarılı buldum.
  • Oyunculuklar başarılı.
  • Geçmiş zamanda geçen hikayeyi şimdiki zamanın mekanları ile kullanma biçimi güzel uygulanmış.
  • Yönetmenin bir önceki “Yüzündeki Sır” filminden daha başarılı bir çalışma olmuş.
  • “Yüzündeki Sır” filminde olduğu gibi bu filmde de hikayenin inandırıcılık ile ilgili sorunlu bir ilişkisi var maalesef.
  • Filmin büyük bir bölümünde kullanılan hikaye anlatıcısı/dış ses kanımca pek iyi bir tercih olmamış.
  • Filmin en güzel sahneleri Georg’un Driss ve Melissa ile olduğu bölümler olmuş.
  • Georg’un kendisi de yaşam ile ölüm arasında bir transit sanki.  Onun yaşamına dahil olanlar ya da onun, yaşamına dahil oldukları transit bir bölgeden geçiyorlar adeta.
  • Mimar karakterini canlandıran Barbara Auer, sanatçı Nurseli İdiz’i hatırlatıyor.
    Barbara Auer Transit filminde
    Barbara Auer (Filmden bir sahne)

    Nurseli İdiz Transit filminde Barbara Auer ile benziyor
    Nurseli İdiz
  • Richard karakterini canlandıran Godehard Giese usta oyuncu Fikret Kuşkan’ı anmsatıyor.
    Godehard Giese Transit filminde Fikret Kuşkan ile benziyor
    Godehard Giese (Sağdaki, Filmden bir sahne)
    Fikret Kuşkan Transit filminde Godehard Giese ile benziyor
    Fikret Kuşkan

    Transit Filmi için Öylesine İsim Önerileri 

  • “Teknikerler de Sever”

 

Kıskanç Filmi Üzerine Öylesine Notlar

Kıskanç filmi ile ilgili künye, sinopsis ve değerlendirmeler aşağıdaki gibidir.

Filmin Künyesi:

KISKANÇ | JALOUSE | Yönetmen: David Foenkinos, Stéphane Foenkinos / Senarist: David Foenkinos, Stéphane Foenkinos / Oyuncular: Karin Viard (Nathalie), Dara Tombroff (Mathilde), Anne Dorval (Sophie), Thibaut de Montalembert (Jean-Pierre), Bruno Todeschini (Sébastien), Marie-Julie Baup (Isabelle), Corentin Fila (Felix), Anaïs Demoustier (Mélanie) / Fransa / 2017 / Renkli / 107´

Sinopsis:

Kıskanç, orta yaş krizine giren ve çevresindeki herkesi kıskanmaya başlayan bir kadının hikayesini anlatıyor. Bir üniversite profesörü olan Nathalie eşinden boşanmış bir kadındır. Orta yaşlarına varan Nathalie çevresindekiler tarafından sevecen biri olarak görülür. Fakat orta yaş krizine yakalandığında bambaşka birine dönüşür. İyi kalpliliği ile tanınan kadın gitmiş onun yerine en iyi arkadaşı, yeni meslektaşı, eski kocası dahil herkesi kıskanan bir kadın gelmiştir. Bu durum öyle bir hal alır ki 18 yaşındaki kızı Mathilde’yi bile kıskanır hale gelir. Başlarda içine düştüğü durumun geçici bir süreç olduğunu düşünür. Fakat iş giderek daha sıkıntılı bir boyuta ulaşır. Nathalie artık çevresindeki kıskanmanın yanı sıra onların hayatına müdahale etmeye başlar. Nathalie, bu beklenmedik orta yaş krizi boyunca kendisini birbirinden absürt durumun içerisinde bulur.

Not: Yukarıdaki paragraf Beyazperde sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi genel anlamda başarılı ve eğlenceli buldum.
  • Hikayeyi aktarma ve ilerletme anlamında senaryo başarılı.
  • Oyunculuklar başarılı.
  • Filmin ikinci bölümü biraz daha tutuk ilerliyor.
  • Filmin “bedenle” ilgili kurduğu ilişki dikkat çekici. Pek çok sahnede durumların ya da davranışların beden ve ruh sağlığı ile ilgili olan ilişkisinden bahsediliyor. Başroldeki Nathalie karakterinin ruh sağlığı pek iyi durumda değil. Nathalie’nin olası menopoz öncesi transit bölgede olması onu kıskançlık ve öfke nöbetlerine yönlendiriyor.  Dansçı/Balerin adayı olan Mathilde’nin de alerjik bir bünyesi var. Mesela Isabelle, Mathilde’nin dansı/baleyi tercih etmesinin, bedenine söz geçirebilecek bir sanat olması şeklinde bir çıkarımda bulunuyor.  Filmin ikinci bölümünde Nathalie yüzme ile ilgileniyor. Yakın arkadaşı Sophie’nin eşi, üzmenin bir nevi hatalardan arınma olarak yorumlanabileceği çıkarımında bulunuyor.
  • Nathalie’nin etrafında oluşturduğu bir kıskançlık çemberi var. Bu çemberin üzerinde ise kimler yok ki: kızı Mathilde, yakın arkadaşı Sophie, eski eşinin sevgilisi Isabelle, yeni öğretmen meslektaşı Mélanie, yeni taşınan kapı komşusu…
  • Nathalie karakterini canlandıran Karin Viard usta oyuncu Hale Soygazi’yi anmsatıyor. Hale Soygazi ile ilgili etiketlenmiş yazılara ise buradan erişebilirsiniz.
    Kain Viard - Kıskanç filminden bir sahnede
    Kain Viard (Filmden bir sahne)
    Hale Soygazi
    Hale Soygazi

    Kıskanç Filmi için Öylesine İsim Önerileri 

  • “Bir Yudum Öfke”
  • “Kıskanç Çember”

 

Mary Shelley

image

Filmin Künyesi:

MARY SHELLEY | Yönetmen: Haifaa Al-Mansour / Senarist: Emma Jensen, Haifaa Al-Mansour / Oyuncular: Elle Fanning (Mary Shelley), Douglas Booth (Percy Shelley), Stephen Dillane (William Godwin), Bel Powley (Claire Clairmont), Maisie Williams (Isabel Baxter), Tom Sturridge (Lord Byron), Joanne Froggatt (Mary Jane Clairmont), Ben Hardy (John Polidori), Hugh O’Conor (Samuel Taylor Coleridge), Ciara Charteris (Harriet Shelley), Jack Hickey (Thomas Hogg)  / İngiltere / 2017 / Renkli / 120´

Sinopsis:

Son dönemin yükselen yıldızlarından Elle Fanning “Frankenstein’a hayat veren yazar Mary Shelley” rolünde. Gerçek hayatı da yarattığı ölümsüz karakter Victor Frankenstein kadar fantastik ve ilgi çekici olan Mary Wollstonecraft, 1800’lerin ilk çeyreği Londra’sında henüz 17 yaşındayken dönemin en gözde romantik şairi Percy Shelley’e âşık olur. İki edebiyat tutkununun sarsıcı ve kural tanımayan aşkı, yaşayacakları kişisel trajedilerin de etkisiyle Mary’nin yazma arzusunu ateşler. Dünyanın ilk bilim-kurgu romanı olarak nitelenen, kuşaktan kuşağa bir korku klasiği olarak aktarılan “Frankenstein ya da Modern Prometheus”, zamanının çok ötesinde bir eser olarak modern çağa karşı romantik bir başkaldırı başlatır. Dünya prömiyerini Uluslararası Toronto Film Festivali’nde yapan filmde Elle Fanning’e Douglas Booth, Maisie Williams ve Tom Sturridge eşlik ediyor.

Not: Yukarıdaki paragraf Başka Sinema sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi genel anlamda vasat buldum.
  • Oyunculuklar başarılı. Başrolde Elle Fanning iyi bir iş çıkarmış.
  • Yönetmen Haifaa Al-Mansour 5 yıl aradan sonra ikinci uzun metraj filmi ile geri dönüyor. Yönetmenin ilk çalışması “Vecide” filmini başarılı bulmuştum. İlk filme göre oldukça farklı bir prodüksiyon olmuş bu yeni çalışma. Düşük bütçeli bir filmden yüksek bütçeli bir filme geçiş yapılmış.
  • Hikayenin ilerleyişinde bazı noktalar ani gelişmiş gibi duruyor.  Percy’nin resmiyette eşi olan Harriet’in Mary’nin karşısına çıkması, Percy ve Mary çiftinin ortalama bir evden hizmetçileri olan bir köşke taşınması.
  • Filmin ikinci bölümünde, Lord Byron’un dahil olduğu kısımlar hikayenin bağlanması için gerekli ise de filmin gücünü azaltıyor.
  • Filmden bir replik: “Bazen bağrına bastığın şeyleri de bir gün bırakmak zorunda kalırsın.”
  • Elle Fanning’in bu filmdeki yüz hatları ve mimikleri Nicole Kidman’a oldukça benziyor.
  • Mary’nin annesi (Mary Wollstonecraft) Mary’nin doğumundan kısa bir zaman sonra 1797 yılında hayata veda eder. İsmi kızına yadigar kalır. Mary – Percy Shelley çiftinin ise ilk üç çocukları maalesef çok küçükken ölürler. Çiftin son çocuklarının dünyaya geldiği 1822 yılında ise bu sefer Percy Shelley hayata gözlerini yumar. Onun ismi de oğluna yadigar kalır.
  • “Yetenekli Bayan Shelley”

Dovlatov

image

7.5 out of 10 stars (7,5 / 10)

Filmin Künyesi:

DOVLATOV | Yönetmen: Alexey German Jr. / Senarist: Aleksey German, Yulia Tupikina / Oyuncular: Milan Maric (Sergei Dovlatov), Danila Kozlovsky (David), Helena Sujecka (Elena Dovlatova), Artur Beschastny (Iosif Brodsky), Anton Shagin (Anton Kuznetsov), Piotr Gasowski (Semyon Aleksandrovich), Eva Gerr (Katya Dovlatova), Hanna Sleszynska (Editör) / Rusya / 2018 / Renkli / 126´

Sinopsis:

1971, Leningrad. Ölümünden sonra ünlenecek Rus yazar Sergei Dovlatov, günlerini yazılarının yayımlanmasının koşulu olan Yazarlar Sendikası’na üyeliğini kovalayıp ufak yazı işleriyle geçirir. Akşamları ise caz dinlenen partilerde kentteki sanatçı ve yazarlarla bir araya gelir. Under Electric Clouds’un yönetmeni Alexey German Jr., Berlin’de dünya prömiyerini yapan yeni filminde Dovlatov’un hayatından altı günü anlatıyor ve bu hikâye üzerinden dönemin entelektüel çevresi ve onların Brejnev zamanı Sovyetler Birliği’yle ilişkisinin de portresini sunuyor. Yönetmen, John Steinbeck’ten Vladimir Nabokov’a uzanan referanslarla dolu senaryosunu, koreografileriyle büyüleyen sahnelerle aktarıyor.

Not: Yukarıdaki paragraf İstanbul Film Festivali sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi oldukça beğendim.
  • Milan Maric başta olmak üzere tüm oyuncu performansları başarılı.
  • Senaryo ve görüntü yönetimi başarılı.
  • Uzun süresine rağmen film hiç sıkmıyor/bunaltmıyor.
  • Yönetmenin filmde uyguladığı kamerayı kullanım biçimi yönetmen olan babası Aleksey German’ın “Tanrı Olmak Zor İş” filmini akıllara getiriyor.
  • Bir sanatçının üretim alanının kısıtlanması, özgürlüğünün engellenmesi, baskı görmesi, çile çekmesi vb. gibi açılardan “Ardıl Görüntü” (Yönetmen: Andrzej Wajda) filmi ile de benzerlik taşımakta.
  • Filmden bir replik: “Zamanın anahtar deliğinden bakmak istiyorum…”
  • “Yazar Olmak Zor İş”

Hesaplaşma

image

Filmin Künyesi:

HESAPLAŞMA| UNA QUESTIONE PRIVATA | RAINBOW (A PRIVATE AFFAIR) | Yönetmen: Paolo Taviani, Vittorio Taviani / Senarist: Paolo Taviani (Senaryo), Vittorio Taviani (Senaryo), Beppe Fenoglio (Özgün Yapıt) / Oyuncular: Luca Marinelli (Milton), Lorenzo Richelmy (Giorgio), Valentina Bellé (Fulvia) / İtalya / 2017 / Renkli / 85´

Sinopsis:

İtalya’nın en saygın yönetmenlerinden Taviani kardeşlerin ilk gösterimini Toronto’da yapan son filmleri, hem İkinci Dünya Savaşı’nı hem de İtalyan iç savaşını fon alan bahtsız bir aşk üçgeni hikâyesi anlatıyor. İtalyan yazar, çevirmen ve partizan Beppe Fenoglio’nun romanından esinlenen Hesaplaşma, direnişçilere katılan Milton, âşık olduğu ama karşılık göremediği Fulvia ve Fulvia’nın âşık olduğu, Faşistler tarafından tutuklanan arkadaşı Giorgio’yu izliyor. 2001’de festivalin Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü alan Taviani kardeşlerin 2015 tarihli Muhteşem Boccaccio’dan sonra çektikleri Hesaplaşma aşk ile masumiyetin bir araya geldiği zarif bir dönem ve savaş filmi.

Not: Yukarıdaki paragraf İstanbul Film Festivali sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi başarısız buldum.
  • Usta yönetmenlerin bu filmle olan hesaplaşması başarılı olamadı.
  • Senaryo zaaflar içermekte ve filmin inandırıcılık anlamında sıkıntıları var.
  • Filmin özünde bir yerlerde bir duygu eksikliği var.
  • Kısa sürede yer alan ve Fulvia ve Giorgio karakterlerini canlandıran oyuncular baş roldeki Milton karakterinden daha iyi performans sergilemişler.

Saygın Vatandaş

image

8 out of 10 stars (8 / 10)

Filmin Künyesi:

SAYGIN VATANDAŞ | EL CIUDADANO ILUSTRE | THE DISTINGUISHED CITIZEN | Yönetmen: Gaston Duprat, Mariano Cohn / Senarist: Andrés Duprat / Oyuncular: Oscar Martínez (Daniel Mantovani), Dady Brieva (Antonio), Andrea Frigerio (Irene), Nora Navas (Nuria), Manuel Vicente (Cacho), Belén Chavanne (Julia), Gustavo Garzón (Gerardo Palacios) / Arjantin / 2016 / Renkli / 117´

Sinopsis:

Arjantin sinemasının bu yılki en nitelikli ve eğlenceli sürprizlerinden Saygın Vatandaş, Nobel edebiyat ödülünü kazanmayı düşüş olarak gören bir yazarı gözlemliyor. Avrupa’da yaşayan Daniel, Arjantin’de büyüdüğü, romanlarının beslendiği kasabadan gelen daveti kabul eder. 40 yılın ardından ilk kez kasabaya gittiğinde kendisini bir girdap gibi yükselen, trajikomik durumların içinde bulur. Mizahtan bir an bile vazgeçmeyen film, kültür, şöhret, edebiyat, sanat ve insan davranışları üzerine hınzırca sorular sorarken izleyiciyi kasabanın cehaletiyle yazarın kibrinin ortasına konumlandırıyor.

Not: Yukarıdaki paragraf İKSV sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi oldukça beğendim.
  • Senaryo başarılı.
  • Film  “saygı” ve “saygısızlık” kavramlarını ele alıyor.
  • “Muhteşem Salaşlık”
  • Filmin mizahi tadında Mahmut Fazıl Coşkun, Tolga Karaçelik filmlerinin havası vardı.
  • Daniel Mantovani karakteri hem sima hem de mesleği anlamında Güneri Cıvaoğlu’nu hatırlattı.
  • Nadir saygılı davranan kişilerden biri de otelin resepsiyonisti. Daniel Mantovani de ona karşı saygı gösteriyor.

Aşkın Dili

image

Filmin Künyesi:

AŞKIN DİLİ | GEMMA BOVERY| GEMMA BOVERY | Yönetmen: Anne Fontaine / Oyuncular: Gemma Arterton (Gemma Bovery), Fabrice Luchini (Martin Joubert), Jason Flemyng (Charlie Bovery), Niels Schneider (Hervé de Bressigny), Mel Raido (Patrick), Elsa Zylberstein (Wizzy) / Fransa / 2014 / Renkli / 99´

Sinopsis:

Posy Simmonds’ın aynı adlı resimli romanından uyarlanan Gemma Bovery, gerçek hayat ve edebiyatın iç içe geçtiği bir komedi drama. Bir edebiyat tutkunu olan ama özellikle de Flaubert’in Madame Bovary’sine bayılan Martin Joubert’in Normandiya’da küçük bir kasabadaki heyecansız hayatı, yeni komşuları sayesinde renklenir. Gemma ve Charles Bovery adındaki bu İngiliz çift ona elbette en sevdiği romanı anımsatır. Martin, Madame Bovary’den yaptığı alıntılar aracılığıyla komşularının yaşantısına müdahale etmekten kendini alamaz. Anne Fontaine’in yeni filmi özellikle İngiliz sinemasının en revaçtaki oyuncularından Gemma Arterton’ın baş döndürücü güzelliğiyle ilgi topladı.

Not: Yukarıdaki paragraf İKSV sayfasından alınmıştır.

Artılar

  • Filmi genel anlamda başarılı buldum.
  • Oyunculuklar başarılı.

Eksiler

  • Bressigny’nin mektup konusundaki muamması ve Paris’e dönme isteği film içerisinde pek uygun konumlandırılamıyor sanki.

Keşif

  • Gemma da bir Normandiya çıkarması yapmaya çalışıyor ama başaramıyor.
  • Gemma’nın ölümüne neden olan ekmek lokmasında hayatındaki dört erkeğin de bir şekilde etkisi oluyor.
  • Filmin içindeki hayata müdahale ve hayatı röntgenleme hali “Evde” (Yönetmen: François Ozon) filmini hatırlattı. İki filmde de Gustave Flaubert’in ‘Madame Bovary” eseri esin kaynağı olmuş.
  • Filmin sonunda mevsimin kışa dönmesi ve yeni esin kaynağı olarak Lev Tolstoy’un “Anna Karenina” eserine yapılan atıf güzeldi.

Öylesine

  • “Dilin ekmeği yok”
  • “Ekmek aşığın ağzında”