2014’ün En İyileri

image

2014 yılı boyunca izlediğim birçok filmden, benim için en iyi 10’u belirlemek çok da kolay olmadı. Listeye giremeyen ya da benim izleyemediğim iyi filmler de mutlaka vardır. 2015 yılında daha çok film izleyebilmek dileğiyle…

1.  MUHTEŞEM GÜZELLİK | THE GREAT BEAUTY | LA GRANDE BELLEZZA (Yönetmen: Paolo Sorrentino)

2. KIŞ UYKUSU | WINTER SLEEP (Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan)

3. TAŞ BEBEK | PAPUSZA (Yönetmen: Joanna Kos-Krauze, Krzysztof Krauze)

4. MUCİZELER | THE WONDERS | LE MERAVIGLIE (Yönetmen: Alice Rohrwacher)

5. KUSURSUZLAR (Yönetmen: Ramin Matin)

6. ÇİLE | STATIONS OF THE CROSS | KREUZWEG (Yönetmen: Dietrich Brüggemann)

7. BEN O DEĞİLİM | I AM NOT HIM (Yönetmen: Tayfun Pirselimoğlu)

8. TIMBUKTU (Yönetmen: Abderrahmane Sissako)

9. SİVAS (Yönetmen: Kaan Müjdeci)

10. BALIK VE KEDİ | MAHI VA GORBEH (Yönetmen: Shahram Mokri)

Bozuk Düzen

image

Filmin Künyesi:

BOZUK DÜZEN | CUL-DE-SAC | Yönetmen: Roman Polanski / Oyuncular: Donald Pleasence (George), Françoise Dorléac (Teresa), Lionel Stander (Richard), Jack MacGowran (Albie), Maurice Evans (Hutch) / ABD / 1966 / Siyah-Beyaz / 113´

Sinopsis:

Polanski kendisinin altın dönemi olan 1960’larda çekilmiş ve kurnazca işlenmiş bu absürt paranoya hikayesinde uçuk kaçık bir üçlü ilişkiyi anlatıyor. Donald Pleasence ve Françoise Dorléac, Lionel Stander tarafından canlandırılan kaba ve iriyarı bir firari gangster tarafından izole evleri işgal edilen kabuğuna çekilmiş bir çifti oynuyor. Üçlü cinsel ve duygusal aşağılanmayı içeren rol yapma oyunlarına giriyor. Bozuk Düzen, kaos halindeki modern dünyaya dair, çağrışımlarla dolu, klostrofobik ve oldukça komik bir hikaye.

Artılar

  • Tüm oyunculuklar oldukça iyi.
  • Filmin müzikleri güzeldi.

Eksiler

  • Filmin, derdini anlatma konusunda biraz zayıf kaldığını düşünüyorum.
  • Christopher karakterinin film genelinde biraz zayıf kaldığını düşünüyorum.

Keşif

  • Genel anlamda ilginç ve cesur bir film olarak değerlendirdim.
  • Filmin geçtiği şato benzeri mekan oldukça ilginç. Tavuklar var her yerde. Diğer yandan eşyalar dağınık, bir düzen yok tıpkı içindeki yaşayanlar gibi.
  • Albie karakteri kısa süre yer almasına rağmen filme oldukça katkıda bulunmuş.
  • George’un evine gelen davetsiz misafirlerin yer aldığı sahneyi çok beğendim ve biraz da Yeşilçam tadı buldum.
  • Richard’ın zoraki “garson” olarak yer aldığı bölümler de oldukça renkliydi.
  • Albie’nin denizde kalmasına neden olan gel-git bir bakıma bozuk düzenin yansıması oluyor belki de.

Öylesine

  • Richard, işgal ettiği eve gelen davetsiz misafirlerle ilgilendiği sırada Dilber Ay’dan “Tavukları Pişirmişem” türküsü çalsa ne de güzel olurdu 🙂
  • Richard’ın gülüşünde klasik Yeşilçam kötüleri (Erol Taş, Hayati Hamzaoğlu, Bilal İnci) gülüşü de yok değil hani.
  • “Gel-Git Düzen”

Rosemary’nin Bebeği

image

Filmin Künyesi:

ROSEMARY’NİN BEBEĞİ | ROSEMARY’S BABY | Yönetmen: Roman Polanski / Oyuncular: Mia Farrow (Rosemary Woodhouse), John Cassavete (Guy Woodhouse), Ruth Gordon (Minnie Castevet), Sidney Blackmer (Roman Castevet), Maurice Evans (Hutch) / ABD / 1968 / Renkli / 136´

Sinopsis:

Korkutucu ve kara mizah yüklü Rosemary’nin Bebeği, Roman Polanski’nin ilk Hollywood filmidir. Bu müthiş eğlenceli karabasan, Ira Levin’in çok satan kitabına sadık kalınarak uyarlanmış. Başroldeki ilham vericiMia Farrow, (Sidney Blackmer ve Oscar ödüllü Ruth Gordon tarafından canlandırılan) fazlasıyla cana yakın yaşlı komşuları ve kendine dönük kocasının (John Cassavetes) kendisi ve bebeğine karşı şeytani bir plan içerisinde olduğundan gittikçe daha fazla şüphelenen genç bir anne adayını oynuyor.

Artılar

  • Filmi oldukça başarılı buldum.
  • Mia Farrow çok başarılı bir oyunculuk sergilemiş.
  • Ruth Gordon ve Sidney Blackmer yine oldukça başarılıydılar.
  • Filmin jeneriği ve müzikleri de iyiydi.

Eksiler

  • Uzun bir süre ağrı çeken Rosemary’nin bu konuyu çok ağırdan alması pek tutarlı bir davranış gibi gelmedi bana.
  • Tarikatın kurban olarak Rosemary’yi seçme nedeni tam aktarılamıyor gibi geldi bana.

Keşif

  • Minnie’nin şifalı ot ve karışımlarla ilgilenmesi bana “Attila Marcel” (Yönetmen: Sylvain Chomet) filmindeki Madam Proust (Anne Le Ny) karakterini hatırlattı.
  • Romandan uyarlanan film güzel olduğuna göre kitap da başarılıdır diye tahmin ediyorum.
  • Sarı renk bir ayrı yakışıyor Rosemary’ye. Evin içerisinde de ağırlıkla sarı renk kullanılması bunu destekliyor.
  • Kameranın Rosemary’yi yakın plan çektiği sahnelerde Mia Farrow ayrı bir büyülüyor insanı.
  • Castevet’lere ilk davet edildikleri akşam Rosemary’nin mutfaktan salona doğru attığı bir bakış var ki harika.
  • Guy’u neredeyse hep iç mekan çekimlerde görüyoruz.
  • Kelime oyunlu şifre bulmaca oldukça güzel bir uygulamaydı. Bu durum bana “Cingöz Recai” (Yönetmen: Safa Önal) filminde Cingöz’ün (Ayhan Işık), Selma’nın (Sema Özcan) kendisine söylediği dörtlükteki şifreyi/esrarı bulma serüvenini anımsattı.
  • Son sahnede Rosemary’nin bebeği ile buluşma anı ve oradaki tereddüt “Selvi Boylum, Al Yazmalım” (Yönetmen: Atıf Yılmaz) filmindeki meşhur “Sevgi neydi?” sahnesini çağrıştırdı kelimelerde biraz oynamakla beraber 🙂
    – Sevgi neydi? Cadılık mı annelik mi?
    – Sevgi annelikti.

Öylesine

  • “Cadı Mevsimi”

Karışık Kaset

image

7 out of 10 stars (7 / 10)

Filmin Künyesi:

KARIŞIK KASET | Yönetmen: Tunç Şahin / Oyuncular: Sarp Apak (Ulaş), Özge Özpirinçci (İrem), Bülent Emin Yarar (Ali), Ulaşcan Kutlu (Ulaş’ın çocukluk hali), Aslıhan Kapanşahin (İrem’in çocukluk hali), Sevinç Erbulak (Feride), Sevinç Erbulak (Yusuf), Atilla Taş (Egemen) / Türkiye / 2014 / Renkli / 107´

Sinopsis:

Ulaş ve İrem aynı apartmanda yaşayan komşu çocuklarıdır. Beraber oynarlar, beraber servis beklerler ve Ulaş, İrem’e sırılsıklam aşıktır. Ama çok utangaç olduğu için bir türlü açılamaz. Bir akşam babası duygularını bir kaset çekerek duygularını İrem’e anlatmasını tavsiye eder. Ulaş o günden sonra İrem’in doğum günü hediyesi olarak onlarca karışık kaset dolduracaktır…
1990’lı yıllardan itibaren tanışan Ulaş ve İrem’in arkadaşlık ve aşk hikayesini konu alan film Uygar Şirin’in aynı adlı romanından uyarlandı. Yönetmenliğini Tunç Şahin’in üstlendiği yapım, 20 seneyi aşkındır tanışmalarına rağmen beraber olmayı beceremeyen bir çiftin öyküsünü, her dönemin müziğini kendisine fon alarak anlatıyor.

Artılar

  • Çocuk oyuncular Ulaşcan Kutlu ve Aslıhan Kapanşahin oldukça başarılı. Sarp Apak ve Özge Özpirinçci’ye de oldukça benziyorlar bence.
  • Şarkılar güzeldi.

Eksiler

  • Hikaye içerisindeki 10 yıllık geçişler çok sert yapılmış gibi geldi bana.
  • Düğün sahnesi ve Atilla Taş’ın klibi yer yer gülümsetse de filmin geneli içerisinde ayrıksı bir yerde duruyorlar ve olumsuz bir etki yapıyorlar diye düşünüyorum.
  • İrem’in film çekimi yaptığı bölümdeki oyunculuklar iyi değildi. Bilmiyorum belki bilinçli olarak da bu şekilde oynanmış olabilir.
  • Ulaş’ın babasına ve özellikle de annesine ait profiller film içerisinde tam çözümlenemiyor gibi geldi bana.
  • Annenin ayrılmasından sonra Ulaş ile onu beraber gördüğümüz başka bir sahne olmaması garip geldi.
  • Ulaş’ın babasının ölümünden sonra hayalinin film içerisinde bir süre yer alması fikrini çok başarılı bulmadım.

Keşif

  • Ulaş’ın babası Ali’de biraz “Kış Uykusu” (Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan) filmindeki Aydın (Haluk Bilginer) karakterini gördüm. İkisinin de yazmak istedikleri tarih kitapları var ( Türk Tiyatro Tarihi ve Türk Pop Müzik Tarihi) ama bir türlü bitiremiyorlar.
  • Kasetten domino taşı etkisi uygulamaları gülümsetti.
  • Filmin ve büyük ihtimalle de kitabın ana temasını oluşturan “kaset” çok başarılı bir fikir olmuş.
  • Filmin büyüme öncesi kısmı bana daha başarılı olmuş gibi geldi.
  • Kaset, Ulaş ve İrem’in aşkında hep geriye sarıyor.
  • Çiftimizin 20 yılı aşkın süredir üç defa ilişki eşiğinde gezinmeleri bana yönetmen Richard Linklater’in üçlemesindeki (“Before Sunrise”, “Before Sunset”, “Before Midnight”) film isimlerine atıfta bulunmamı sağladı: “Before Cassette”, “Before CD” ve “Before USB”
  • Hem şarkıların filmde önemli bir yeri olması hem de Ulaş – İrem arasındaki ilişki bana “Issız Adam” (Yönetmen: Çağan Irmak) filmini hatırlattı.

Öylesine

  • “Karışık Çocukluk”
  • “Issız Kaset” | “Karışık Adam”
  • “Kasetteki Yalnızlık”
  • Bir 10 yıl sonra Ulaş bu sefer elinde bir hap ile İrem’in karşısına çıkabilir: “Karışık Hap”. İrem de Tarkan’ın “Hüp” şarkısını dinleyerek hapı içine çekecektir herhalde 🙂

Kumun Tadı

image

Filmin Künyesi:

KUMUN TADI | Yönetmen: Melisa Önel / Oyuncular: Mira Furlan (Denise), Timuçin Esen (Hamit), Ahmet Rıfat Şungar (Mehmet), Mustafa Uzunyılmaz (Ali), Sanem Öge (Basima), Edanur Tekin (Sonya), Hakan Karsak (Fehmi), Selen Uçer (Selda) / Türkiye / 2014 / Renkli / 89´

Sinopsis:

Melisa Önel’in ilk uzun metrajı Kumun Tadı, dünya prömiyerini 64. Berlin Film Festivali’nde Forum bölümünde yaptı. Film, İstanbul’un tekinsiz mahalleleriyle, şehirden çok uzak olmayan Karadeniz sahilindeki yoksul bir sınır kasabası arasında gidip gelen Hamit’i izler. İnsan kaçakçılığı yapan kömür tüccarı Ali hesabına çalışan Hamit, kamyonetiyle kömür götürürken dönüşte kaçak göçmenler getirmektedir. Hamit’in tek tesellisi, yurtdışından bir araştırma projesi için çalışmaya gelmiş, botanik bilimci Denise’dir. Hamit ve Denise, geceleri denizin kenarında, ıssız bir kulübede gizlice buluşurlar. Yeni bir grup mültecinin kasabaya gelişi ve mahsur kalmasıyla beraber gerilim artarken ikilinin ilişkileri de kırılmaya başlar. “Hikâyenin ilk çıkış noktası denizdi… İnsanların asırlarca geçmeye korktuğu fiziksel ve simgesel bir sınır olarak deniz bugün hâlâ coğrafyalar, insanlar, hayaller arasında bir sınır. Kumun Tadı bu sınırın eşiğinde bulunan karakterler, onların çıkmazları, zamanın döngüselliği üzerine bir film.” -Melisa Önel

Artılar

  • Filmin görsel atmosferi oldukça başarılı.
  • Oyunculuklar dengeli.
  • Ahmet Rıfat Şungar’ın oyunculuğunu beğendim. 

Eksiler

  • Hikaye iyi olmasına rağmen diyalogları başarılı bulmadım.
  • Denise ile Hamit’in ayrılık ya da veda sahneleri daha net aktarılsa iyi olur muydu diye düşünmeden edemedim.
  • Denise’nin Hamit’in yaptığı işten haberdar olmaması ya da haberdar ise bir şey yapmaması gibi konular film içerisinde pek net değil.

Keşif

  • Denise ile Hamit’in buluştukları ev aklıma “Kızıl Çöl” (Yönetmen: Michelangelo Antonioni) filmindeki metruk yapıyı getirdi.
  • Kaçak göçmenlerle uğraşan Hamit’in sevdiği kadının da oraya çalışmak için gelen bir yabancı olması.
  • Denizdeki dalga, gökyüzü ve rüzgardan oluşan doğal üçgen film içerisinde etkileyici bir şekilde kullanılmış.
  • Mehmet’in hikayedeki konumu da bir göçmenden farksız gibi aslında. Ali ile Hamit arasında gidip gelen, bir şey yapabilmek için hep onların zamanını bekleyen bir göçmen.
  • Filmdeki ana karakterleri daha çok bireysel olarak görebiliyoruz. Mesela ailelerinden birilerini hiç göremiyoruz. Bu da aslında onların da yaşadıkları yerin birer doğal göçmeni oldukları tezini bize gösteriyor.

Öylesine

  • “Kiminin parası Kumunun Tadı”
  • “Dingin Kumlar”
  • “Kum Gönlümün Zincirini”

Deniz Seviyesi

image

Filmin Künyesi:

DENİZ SEVİYESİ | Yönetmen: Esra Saydam, Nisan Dağ / Oyuncular: Damla Sönmez (Damla), Ahmet Rıfat Şungar (Burak), Jacob Fishel (Kevin), Hakan Karsak (Sabri), Sanem Öge (Nayla) / Türkiye / 2014 / Renkli / 105´

Sinopsis:

Damla, senelerdir New York’ta yaşayan başarılı bir iş kadınıdır. Onu seven Amerikalı kocası ve karnındaki 6 aylık bebeğine rağmen Damla mutsuzdur, aklı hala geçmiştedir ve anne olmaya hazır değildir. Çocukluğunu geçirdiği yazlık evi kuzeninin satacağını öğrenince, Damla kocasıyla beraber Ayvalık’a gider. Damla’nın kendisi ve geçmişi ile barışabilmesi için, yıllar önce orada bıraktığı Burak’a ondan senelerce sakladığı sırrını anlatması gerekir.

Artılar

  • Ahmet Rıfat Şungar’ın oyunculuğu oldukça başarılı.
  • Mira’yı canlandıran çocuk oyuncu çok sevimli ve sempatikti.
  • Bir ilk film olarak başarılı ve izlenmeyi hak ediyor.

Eksiler

  • İzlediğim salondaki kopyada mı öyleydi bilemedim ama İngilizce sahnelerde Türkçe altyazı olmaması iyi bir tercih olmamış.
  • Centilmenliğin ne olduğu ile ilgili Burak ve Damla arasında geçen bir sahne var filmde. Bu sahnedeki diyalogların kalitesi filmin geneline oranla çok ayrıksı ve zayıf kalmış.

Keşif

  • Denizde Mira’ya sarılan ahtapotu bir metafor olarak düşündüm. Damla’nın karnını saran ama onun istemediği bebeği olarak mesela.
  • Senaryo daha güçlü olabilirdi.
  • Mira ve Mehmet ikilisinde belki de Damla ve Burak’ın çocukluklarını görüyoruz. Mira’nın biraz tombiş bir kız olması da Damla’nın hamile görüntüsüne uyumlu olmuş 🙂
  • Damla’nın yazlığa geldiğinde arabanın içinden inmeden önceki o kararsızlığı ve korkusu çok iyi sahnelenmiş.
  • Nayla’nın (Damla’nın kuzeni) evinde kalabalık bir yemek sahnesindeyiz. Dışarıdan gelmekte olan Burak ve sevgilisi İpek de yemeğe davet edilirler. Burak’ın tenindeki su damlası arkasından geçtiği sırada Damla’nın sırtına damlar ve deniz seviyesine ineriz bir an.
  • Burak, Damla, Mira ve Mehmet bir sahnede diğer koya gitmişlerdir. Mira ve Mehmet kum seviyesinde Burak ve Damla’nın çocukluklarını temsil ederken, onlar deniz seviyesinde çocukluklarına dönmeyi arzulamaktadırlar belki de.

Öylesine

  • Biraz arabesk kaçacak olsa da Damla ve Burak’ın şarkısı olarak Ferdi Tayfur’un “Avareyim” geldi aklıma nedense.
    “Ben bir damlayım sen bir denizsin, ben gökte yıldız sen güneşimsin…”
  • “Damla’nın Yazı”
  • “Lost in Translation”

Yuvaya Dönüş

image

Filmin Künyesi:

YUVAYA DÖNÜŞ | COMING HOME | GUI LAI | Yönetmen: Yimou Zhang / Oyuncular: Li Gong (Feng Wanyu), Daoming Chen (Lu Yanshi), Tao Guo (Memur Liu), Huiwen Zhang (Dandan), Chun Li (Cui Meifang) / Çin / 2014 / Renkli / 109´

Sinopsis:

Kendilerini birbirlerine adamış bir çift olan Lu Yanshi (Chen Daoming) ve Feng Wanyu (Gong Li), tam da eşi bir kazada yaralanmış olan Lu’nun tutuklanarak siyasi bir mahkum olarak çalışma kampına yollanmasıyla birbirlerinden ayrılmak zorunda kalırlar. Kültür Devrimi’nin son günlerinde serbest bırakılan Lu nihayet eve döner ancak çok sevdiği karısının bellek kaybı yaşadığı ve bunun bir sonucu olarak da geçmişini çok az hatırlayabildiği gerçeğiyle karşılaşır. Lu’yu tanıyamayan Feng, sabırla kocasının dönmesini beklemektedir. Paramparça olan ailesinin yüreğinde bir yabancı olan Lu Yanshi, geçmişlerini yeniden diriltmek ve karısının hafızasını geri getirmek için kararlıdır.

Artılar

  • Filmdeki ışık ve renk kullanımını beğendim.
  • Li Gong’un oyunculuğu başarılı.

Eksiler

  • Senaryoyu çok başarılı bulmadım.
  • Dandan’ın, serbest kalan babasını hemen kabullenişi çok anlaşılır gelmedi bana.

Keşif

  • Lu’nun mektuplarla Feng’in yaşamına müdahale etmesi bana “Ruby Sparks” (Yönetmen: Jonathan Dayton , Valerie Faris) filmini anımsattı.
  • Feng Wanyu’nun her ayın 5’inde Lu’nun gelecek olmasını karşılama ritüeli bana “Küf” (Yönetmen: Ali Aydın) filminde Basri’nin (Ercan Kesal) her ay, kayıp oğlunun durumu ile ilgili emniyete gidip dilekçe yazmasını hatırlattı.
  • Çin’deki Kültür Devrimi filmde daha çok bir arka plan, dekor olarak kullanılmış gibi geldi bana.

Öylesine

  • “Gönderilmemiş Mektuplar”
  • Lu, iyi ki ayın 29’unda doğmamış 🙂
  • “Cumartesi Anneleri”