Küller ve Elmaslar

7.5 out of 10 stars (7,5 / 10)

Film ile ilgili künye, özet ve değerlendirmeler aşağıdaki gibidir.

Filmin Künyesi:

Küller ve Elmaslar | Ashes and Diamonds | Popiól i Diament  | Yönetmen: Andrzej Wajda / Senarist: Andrzej Wajda, Jerzy Andrzejewski (Kitap) / Oyuncular: Zbigniew Cybulski (Maciek Chelmicki), Ewa Krzyzewska (Krystyna), Waclaw Zastrzezynski (Szczuka), Adam Pawlikowski (Andrzej), Bogumil Kobiela (Drewnowski), Jan Ciecierski (Portier), Stanislaw Milski (Pieniazek), Artur Mlodnicki (Kotowicz), Halina Kwiatkowska (Staniewiczowa), Ignacy Machowski (Waga), Zbigniew Skowronski (Slomka), Barbara Krafftówna (Stefka), Aleksander Sewruk (Swiecki), Zofia Czerwinska (Barmen Lili), Wiktor Grotowicz (Franek Pawlicki), Irena Orzecka (Jurgieluszka), Mieczyslaw Loza (Smolarski), Halina Siekierko (Puciatycka) / Polonya / 1958 / Siyah-Beyaz / 103´ 

Özet:

İkinci Dünya Savaşı’nın son gününde geçen filmin sorusu adında gizlidir: yangın söndüğünde ortaya elmaslar mı çıkacaktır yoksa geriye sadece küller mi kalacaktır? Karakterinin ahlaki ikilemiyle ülkesinin kaderini iç içe ören filmde, genç bir Vatan Ordusu askeri bir komünist yetkiliyi öldürmekle görevlendiriliyor. Savaşın öncesi ve sonrası, geçiş döneminde kalan sadece filmin karakteri değil ülkenin de kendisi. Başroldeki Zbigniew Cybulski’nin karizmatik personasına “Polonya’nın James Dean’i” lakabını kazandırırken, Jerzy Andrzejewski’nin romanından uyarlanan ve Polonya sinemasının mihenk taşlarından biri olan film, monokrom sinematografisiyle akıllardan çıkmıyor.

Not: Yukarıdaki paragraf İstanbul Modern sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi oldukça beğendim.
  • Filmin adı aynı zamanda Maciek’in bombardımanda yıkılmış bir kilisenin duvarında gördüğü, 19. yüzyılda yaşamış Polonyalı şair Cyprian Norwid’e ait bir şiirde de geçmektedir. Şiirin dizelerinde, kömürün yüksek ısı ve basınç altında elmasa dönüşmesi olgusuna bir gönderme yapılmaktadır
  • Oyunculuklar başarılı.
  • Kostüm tasarımı güzel.
  • Maciek ile Krystyna arasında otelin barında geçen kadeh doldurma sahnesi güzeldi.
  • Maciek’in, gözlüğünü arama sahnesi güzeldi.
  • Otelin tuvaletinde görevli kadın ilginç bir karakterdi.
  • Kilisede Maciek’in ölüler ile karşılaştığı sahne güzeldi.
  • Filmin sonlarında yer alan havai fişek sahnesi güzeldi.
  • Filmin büyük çoğunluğunun/ağırlık merkezinin otel içerisinde geçmesi benzer bir atmosferin olduğu “Saraybosna’da Ölüm” (Yönetmen: Danis Tanovic) filmini hatırlatır.
  • Filmden bir replik: “Sen şüphesiz elmassın”
  • “Küller ve Menekşeler”

Bir Kuşak

7 out of 10 stars (7 / 10)

Film ile ilgili künye, özet ve değerlendirmeler aşağıdaki gibidir.

Filmin Künyesi:

Bir Kuşak | A Generation | Pokolenie | Yönetmen: Andrzej Wajda / Senarist: Bohdan Czeszko (Kitap) / Oyuncular: Tadeusz Lomnicki (Stach Mazur), Urszula Modrzynska (Dorota), Tadeusz Janczar (Jasio Krone), Janusz Paluszkiewicz (Sekula), Ryszard Kotys (Jacek), Roman Polanski (Mundek), Ludwik Benoit (Grzesio), Zofia Czerwinska (Barmen Lola), Zbigniew Cybulski (Kostek), Tadeusz Fijewski (Alman Muhafız), Zygmunt Hobot (Abram), Cezary Julski (Arabacı), Bronislaw Kassowski (Waldemar Berg), August Kowalczyk (Rahip), Jerzy Krasowski (Wladek), Zenon Laurentowski (İşçi), Stanislaw Milski (Krone), Juliusz Roland (Kaczor) / Polonya / 1955 / Siyah-Beyaz / 87´ 

Özet:

İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Polonya yeraltı örgütlenmesini anlatan üçlemenin ilk filmi özünde bir büyüme hikâyesidir. Tarihsel fonda ise, 1943’te kendilerini Treblinka toplama kampına nakliye etmeye çalışan Alman birliklerine karşı mücadele eden Yahudi direnişi, bilinen adıyla “Varşova Getto Ayaklanması” vardır. Kahramanımız Stach hem aşkın tadını hem de baskıya karşı direnişi öğrenirken, film savaşın bedeline dair amansız bir insanlık portresi sunuyor.

Not: Yukarıdaki paragraf İstanbul Modern sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi genel anlamda beğendim.
  • Stach’nin Dorota ile kalp figürü içerisinde kaldıkları sahne güzeldi.
  • Bardaki duvar saati güzeldi.
  • “Bay Sekula”

Hatırla

image

Filmin Künyesi:

HATIRLA | REMEMBER | Yönetmen: Atom Egoyan / Oyuncular:  Christopher Plummer (Zev Guttman), Martin Landau (Max Rosenbaum), Dean Norris (John Kurlander), Bruno Ganz (Rudy Kurlander #1), Jürgen Prochnow (Rudy Kurlander #4), Heinz Lieven (Rudy Kurlander #2) / Kanada / 2015 / Renkli / 95´

Sinopsis:

Zev, yaklaşık 70 yıl evvel ailesini bir toplama kampında katleden bir Nazi gardiyanın izini bulur. Katil, ABD´de kendisine tahsis edilen yeni bir kimlik altında, Rudy Kurlander adıyla yaşamaktadır. Zev, ilerleyen yaşına ve zayıflayan zihnine rağmen geç kalmış adaleti kendi eliyle sağlamak için bir plan yapar. Çıkmak üzere olduğu uzun yolculuk, birçok kişinin hayatını derinden sarsacak sürpriz sonuçlara gebedir. Usta yönetmen Atom Egoyan´ın girift bir gerilimle ördüğü yeni filmi, hafızasını yitirmekte olan yaşlı bir adamın anılara tutunma hikâyesini anlatırken gücünü Christopher Plummer´ın harika performansından alıyor.

Not: Yukarıdaki paragraf İKSV sayfasından alınmıştır.

Artılar

  • Filmi genel olarak beğendim.
  • Christopher Plummer’in oyunculuğu oldukça iyiydi.

Eksiler

  • Kayıp Zev’in hızlı bir şekilde bulunamaması biraz garip geldi bana.
  • Zev’in silahının kontrollerde yakalanamaması da fazla tesadüfi olmuş.

Keşif

  • Filmin sürprizli finalini sevdim.

Öylesine

  • “Okununca Var Olan Hikayeler”
  • “Orada Olmak İstediğim Yer”
  • “Hatırlamak ya da hatırlamamak, işte bütün mesele bu!”

Saul’un Oğlu

image

Filmin Künyesi:

SAUL’UN OĞLU | SON OF SAUL | SAUL FIA | Yönetmen: László Nemes
/ Oyuncular: Géza Röhrig (Saul Ausländer), Levente Molnár (Abraham Warszawski), Urs Rechn (Oberkapo Biederman) 
/ Macaristan / 2015 / Renkli/ 107´

Sinopsis:

Bugüne kadar soykırım üzerine çekilmiş filmlerden bambaşka bir yaklaşım izlemesiyle dikkat çeken Son of Saul, Naziler tarafından toplama kampında iş yapmaya zorlanan “Sonderkommando”lardan Yahudi esir Saul’un hayatının iki gününe odaklanıyor. Saul bir gün cesetlerin yakıldığı imha fırınında, oğlu olduğunu düşündüğü bir çocuğun cesedini görür. Saul, oğlunun cesedini yakılmaktan kurtarıp usulünce toprağa vermeyi takıntı haline getirecektir.

Not: Yukarıdaki paragraf Başka Sinema sayfasından alınmıştır.

Artılar

  • Filmi genel olarak beğendim. Bir ilk film olarak oldukça başarılı.
  • Géza Röhrig, Saul rolünde oldukça iyi bir performans sergilemiş.

Eksiler

  • Filme dahil olan karakter sayısı hem biraz fazla hem de sirkülasyon hızlı.
  • Saul’un, oğlu olduğunu iddia ettiği ölü çocuğu gömme isteği ile ilgili biraz inandırıcılık sorunu var gözüküyor.

Keşif

  • Film atmosfer olarak iyi bir hava yakalıyor ve izleyiciyi içine alıyor.
  • Filmin başlarındaki bir sahnede gaz odasında kurbanların sesleri gelirken kamera bize Saul’un suretini gösteriyor. Sanki o sesler ve daha fazlası Saul’un zihninde de yaşanıyor.
  • Filmin sonunda gösterilen ağaçlar, ormanlar daha ne kadar çok oksijen üretebilir ki insanoğlunun neden olduğu katliamları/pislikleri temizleyebilmek için.

Öylesine

  • “Habemus Haham”

Roma, Açık Şehir

image

Filmin Künyesi:

ROMA, AÇIK ŞEHİR | ROMA CITTA APERTA| ROME, OPEN CITY | Yönetmen:  Roberto Rossellini  / Oyuncular: Aldo Fabrizi (Don Pietro Pellegrini), Anna Magnani (Pina), Marcello Pagliero (Giorgio Manfredi / Luigi Ferraris), Harry Feist (Major Bergmann), Vito Annichiarico (Piccolo Marcello), Nando Bruno (Agostino the Sexton), Giovanna Galletti (Ingrid), Francesco Grandjacquet (Francesco), Maria Michi (Marina Mari), Carla Rovere (Lauretta), Joop van Hulzen (Kaptan Hartmann)   / İtalya / 1945 / Siyah-Beyaz / 103´

Sinopsis:

Roberto Rossellini, 1945 tarihli başyapıtı Roma Açık Şehir’i çekerken savaş daha yeni bitmişti, bu da bütün düzenin çöktüğü bir ortamda insanların zorunlu seçimlerini anlatan sarsıcı hikayeye bir belgesel havası kazandırmıştı. Rossellini’nin filmi bir-iki yıl öncesinde, Nazi yetkilileri şehrin direnişini kırmak için planlar yaptığı dönemde geçer. Romalılar neredeyse çıkışsız bir konuma itilmişti – direnmeli mi? İşbirliği mi yapmalı? Yoksa ikisinin arasındaki acı verici gri alanda var olmayı sürdürmekle mi yetinmeli? Rossellini’nin filminde çok sayıda karakter var (bazıları da profesyonel olmayan oyuncular), ama bu dürüst ve kızgın filmin merkezinde kaçak bir mühendis ve direniş savaşçısı (Marcello Pagliero), davaya hizmet eden bir rahip (Aldo Fabrizi) ve başka bir partizanla nişanlı olan, cesur ve hamile bir kadın (Anna Magnani) var. Olup bitenlerin büyük kısmı yıkıcı nitelikte, ama Rossellini mizaha ve günlük yaşamın sıcaklığına da yer bulmuş.

Artılar

  • Filmi genel anlamda başarılı buldum.
  • Tüm oyunculuklar oldukça başarılı.
  • Senaryo başarılı.
  • Görüntü yönetimini başarılı buldum.

Eksiler

  • Pina’nın ölümünden sonra herkesin bir anda normal yaşantısına hızlı bir şekilde dönmesi beni biraz şaşırttı.
  • Francesco’yu, Nazi yetkilileri tarafından yakalanmaktan son anda kurtulduktan sonra filmde tekrar göremememiz sanki bir eksiklik yaratmış.
  • Francesco ile Pina arasındaki aşka biraz daha tanık olabilsek iyi olurdu 🙂

Keşif

  • Yönetmen dram yüklü hikaye içerisine mizahi öğeleri oldukça ustaca yerleştirmiş.
  • Yatalak dede karakteri filme oldukça sempati katmış. Bu karakter bana “Bitirim Kardeşler” (Yönetmen: Zeki Ökten) filminde Ali (Kadir İnanır) ve Veli (Kartal Tibet) kardeşlerin babasını (Hulusi Kentmen) hatırlattı. Onun da filmde çocuklarını kandırarak yatağa düşmüş hasta numarası yaptığı bir sahne vardı.
  • Francesco’nun Pina’ya umut dolu bir konuşma yaptığı sahne güzeldi.
  • Francesco’nun Marcello’ya veda ettiği sahne oldukça sade ve etkileyiciydi.
  • Rahip Don Pietro’yu canlandıran Aldo Fabrizi’yi sima olarak Yıldırım Önal’a benzettim.
  • Filmden bir replik: “Zor olan onurlu ölmek değil yaşamaktır.”
  • Filmden bir replik: “Bir kadın değişebilir, hele ki aşıksa”
  • Gestapo’nun katipliğini üstlenen karakter, yanı başında insanlık tarihinin en kötü hatıralarından Nazi vahşetinin bir uzantısı olarak devam eden işkenceye aldırmadan mutlu mesut kalemtıraşında kalemini açıyor.
  • Marina’nın yatakta yüz üstü uzanırken Almanlarla işbirliği konuşması yaptığı sahne güzeldi.
  • Akşam eve geç gelen çocukların, evlerin kapıları açılır açılmaz ebeveynleri tarafından azarlandığı yer yer pataklandığı bölümler oldukça iyiydi.
  • Alman işgalciler arasında iki tane de güçlü kadın karakter yer alıyor.
  • Rahip Don Pietro’nun Alman işgalcilere lanet okuduktan sonra dini hassasiyetlerinden dolayı Tanrı’dan kendini bağışlamasını istemesi güzel bir uygulamaydı.
  • Yönetmen bu filmde Roma’daki fiziksel yıkım yerine insanlardaki psikolojik yıkıma odaklanmış.

Öylesine

  • “İki Oda Bir Savaş”. Odanın birinde işkence yapılırken; diğerinde klasik müzik ve caz ezgileri yükseliyor.