Küller ve Elmaslar

7.5 out of 10 stars (7,5 / 10)

Film ile ilgili künye, özet ve değerlendirmeler aşağıdaki gibidir.

Filmin Künyesi:

Küller ve Elmaslar | Ashes and Diamonds | Popiól i Diament  | Yönetmen: Andrzej Wajda / Senarist: Andrzej Wajda, Jerzy Andrzejewski (Kitap) / Oyuncular: Zbigniew Cybulski (Maciek Chelmicki), Ewa Krzyzewska (Krystyna), Waclaw Zastrzezynski (Szczuka), Adam Pawlikowski (Andrzej), Bogumil Kobiela (Drewnowski), Jan Ciecierski (Portier), Stanislaw Milski (Pieniazek), Artur Mlodnicki (Kotowicz), Halina Kwiatkowska (Staniewiczowa), Ignacy Machowski (Waga), Zbigniew Skowronski (Slomka), Barbara Krafftówna (Stefka), Aleksander Sewruk (Swiecki), Zofia Czerwinska (Barmen Lili), Wiktor Grotowicz (Franek Pawlicki), Irena Orzecka (Jurgieluszka), Mieczyslaw Loza (Smolarski), Halina Siekierko (Puciatycka) / Polonya / 1958 / Siyah-Beyaz / 103´ 

Özet:

İkinci Dünya Savaşı’nın son gününde geçen filmin sorusu adında gizlidir: yangın söndüğünde ortaya elmaslar mı çıkacaktır yoksa geriye sadece küller mi kalacaktır? Karakterinin ahlaki ikilemiyle ülkesinin kaderini iç içe ören filmde, genç bir Vatan Ordusu askeri bir komünist yetkiliyi öldürmekle görevlendiriliyor. Savaşın öncesi ve sonrası, geçiş döneminde kalan sadece filmin karakteri değil ülkenin de kendisi. Başroldeki Zbigniew Cybulski’nin karizmatik personasına “Polonya’nın James Dean’i” lakabını kazandırırken, Jerzy Andrzejewski’nin romanından uyarlanan ve Polonya sinemasının mihenk taşlarından biri olan film, monokrom sinematografisiyle akıllardan çıkmıyor.

Not: Yukarıdaki paragraf İstanbul Modern sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi oldukça beğendim.
  • Filmin adı aynı zamanda Maciek’in bombardımanda yıkılmış bir kilisenin duvarında gördüğü, 19. yüzyılda yaşamış Polonyalı şair Cyprian Norwid’e ait bir şiirde de geçmektedir. Şiirin dizelerinde, kömürün yüksek ısı ve basınç altında elmasa dönüşmesi olgusuna bir gönderme yapılmaktadır
  • Oyunculuklar başarılı.
  • Kostüm tasarımı güzel.
  • Maciek ile Krystyna arasında otelin barında geçen kadeh doldurma sahnesi güzeldi.
  • Maciek’in, gözlüğünü arama sahnesi güzeldi.
  • Otelin tuvaletinde görevli kadın ilginç bir karakterdi.
  • Kilisede Maciek’in ölüler ile karşılaştığı sahne güzeldi.
  • Filmin sonlarında yer alan havai fişek sahnesi güzeldi.
  • Filmin büyük çoğunluğunun/ağırlık merkezinin otel içerisinde geçmesi benzer bir atmosferin olduğu “Saraybosna’da Ölüm” (Yönetmen: Danis Tanovic) filmini hatırlatır.
  • Filmden bir replik: “Sen şüphesiz elmassın”
  • “Küller ve Menekşeler”

Üç Hayat

Üç Hayat filminde Behnaz Jafari ve Jafar Panahi

Üç Hayat filmi ile ilgili künye, sinopsis ve değerlendirmeler aşağıdaki gibidir.

Filmin Künyesi:

ÜÇ HAYAT |  THREE FACES | SE ROKH | Yönetmen: Jafar Panahi / Senarist: Jafar Panahi, Nader Saeivar / Oyuncular: Behnaz Jafari (Kendisi), Jafar Panahi (Kendisi), Marziyeh Rezai (Kendisi), Narges Del Aram (Marziyeh’in Annesi), Maedeh Erteghaei (Kendisi) / İran / 2018 / Renkli / 100´

Sinopsis:

“İran sinemasının en yetkin isimlerinden Jafar Panahi’nin Cannes’da dünya prömiyerini yapan son filmi sosyal medyanın İran’daki popülerliğinden yola çıkıyor. Sanatçı, kendini ve ailesini bir sosyal medya olayının tam merkezine yerleştiriyor ve hem sanat dünyasını hem İran toplumunun huzursuzluğunu keskin gözlemciliğiyle mercek altına yatırıyor. Panahi, İran-Türkiye sınırında, ailesinin memleketi olan Azerice konuşulan köylerde çektiği Üç Hayat’ta film çekmesi yasaklandığı için intihar eden bir kızın mesajını instagram üzerinden alan ünlü yönetmen olarak kendini oynuyor. Filmde yer alan şiirler, devrim öncesinin en büyük sinema yıldızlarından, günümüzde film çekmesi yasak olan Shahrzad’a ait.

Not: Yukarıdaki paragraf FilmEkimi sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi genel anlamda vasat buldum. Bu filmin 2018 Cannes Film Festivalinde En İyi Senaryo ödülünü almış olması hiç hakkaniyetli olmamış kanımca.
  • Giriş bölümü güzel olmuş.
  • Oyunculuklar başarılı.
  • Filmin içinde doğal bir kültür mozaiği yaratılmaya çalışılmışsa da kimi sahneler hikayeden ayrık ve zorlama olmuş.
  • Şehrazat karakteri “Kutsal Mahluk” (Yönetmen: Yavar Rzayev) filmindeki kadın ressam karakterini hatırlatır. Bu filmle ilgili Öylecine Bir Aşk sayfasındaki yazıya buradan erişebilirsiniz.
  • Filmden bir replik: “Burada artist istemiyoruz”

Üç Hayat Filmi için Öylesine İsim Önerileri 

  • Bulunamadı.

 

Mary Shelley

image

Filmin Künyesi:

MARY SHELLEY | Yönetmen: Haifaa Al-Mansour / Senarist: Emma Jensen, Haifaa Al-Mansour / Oyuncular: Elle Fanning (Mary Shelley), Douglas Booth (Percy Shelley), Stephen Dillane (William Godwin), Bel Powley (Claire Clairmont), Maisie Williams (Isabel Baxter), Tom Sturridge (Lord Byron), Joanne Froggatt (Mary Jane Clairmont), Ben Hardy (John Polidori), Hugh O’Conor (Samuel Taylor Coleridge), Ciara Charteris (Harriet Shelley), Jack Hickey (Thomas Hogg)  / İngiltere / 2017 / Renkli / 120´

Sinopsis:

Son dönemin yükselen yıldızlarından Elle Fanning “Frankenstein’a hayat veren yazar Mary Shelley” rolünde. Gerçek hayatı da yarattığı ölümsüz karakter Victor Frankenstein kadar fantastik ve ilgi çekici olan Mary Wollstonecraft, 1800’lerin ilk çeyreği Londra’sında henüz 17 yaşındayken dönemin en gözde romantik şairi Percy Shelley’e âşık olur. İki edebiyat tutkununun sarsıcı ve kural tanımayan aşkı, yaşayacakları kişisel trajedilerin de etkisiyle Mary’nin yazma arzusunu ateşler. Dünyanın ilk bilim-kurgu romanı olarak nitelenen, kuşaktan kuşağa bir korku klasiği olarak aktarılan “Frankenstein ya da Modern Prometheus”, zamanının çok ötesinde bir eser olarak modern çağa karşı romantik bir başkaldırı başlatır. Dünya prömiyerini Uluslararası Toronto Film Festivali’nde yapan filmde Elle Fanning’e Douglas Booth, Maisie Williams ve Tom Sturridge eşlik ediyor.

Not: Yukarıdaki paragraf Başka Sinema sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi genel anlamda vasat buldum.
  • Oyunculuklar başarılı. Başrolde Elle Fanning iyi bir iş çıkarmış.
  • Yönetmen Haifaa Al-Mansour 5 yıl aradan sonra ikinci uzun metraj filmi ile geri dönüyor. Yönetmenin ilk çalışması “Vecide” filmini başarılı bulmuştum. İlk filme göre oldukça farklı bir prodüksiyon olmuş bu yeni çalışma. Düşük bütçeli bir filmden yüksek bütçeli bir filme geçiş yapılmış.
  • Hikayenin ilerleyişinde bazı noktalar ani gelişmiş gibi duruyor.  Percy’nin resmiyette eşi olan Harriet’in Mary’nin karşısına çıkması, Percy ve Mary çiftinin ortalama bir evden hizmetçileri olan bir köşke taşınması.
  • Filmin ikinci bölümünde, Lord Byron’un dahil olduğu kısımlar hikayenin bağlanması için gerekli ise de filmin gücünü azaltıyor.
  • Filmden bir replik: “Bazen bağrına bastığın şeyleri de bir gün bırakmak zorunda kalırsın.”
  • Elle Fanning’in bu filmdeki yüz hatları ve mimikleri Nicole Kidman’a oldukça benziyor.
  • Mary’nin annesi (Mary Wollstonecraft) Mary’nin doğumundan kısa bir zaman sonra 1797 yılında hayata veda eder. İsmi kızına yadigar kalır. Mary – Percy Shelley çiftinin ise ilk üç çocukları maalesef çok küçükken ölürler. Çiftin son çocuklarının dünyaya geldiği 1822 yılında ise bu sefer Percy Shelley hayata gözlerini yumar. Onun ismi de oğluna yadigar kalır.
  • “Yetenekli Bayan Shelley”

Bütün Saadetler Mümkündür

image

Filmin Künyesi:

BÜTÜN SAADETLER MÜMKÜNDÜR | Yönetmen: Selman Kılıçaslan / Senarist: Selman Kılıçaslan / Oyuncular: Kemal Uçar (Ali), Arif Erkin (Mevlüt Amca), Nilay Erdönmez (Gülce), Ruhi Sarı (Osman) / Türkiye / 2017 / Renkli / 97´

Sinopsis:

Mühendislik öğrencisi Ali (21), okuduğu küçük şehirden ayrılarak Erasmus projesiyle yurtdışına çıkma hayalleri kurar. Bununla beraber kendisini tanımaya çalıştığı, hayata dair sorular sorduğu bir arayış sürecindedir. Sakin hayatı, türkü kafede solistlik yapan Gülce’den hoşlanmasıyla beraber hareketlenir. Bir hemşire adayı olan Gülce, yaşadığı maddi sıkıntılarını aşmak için Adapazarı’nın eski mahallelerinden birinde yaşlı ve yalnız bir adamın bakıcılığını yapar. Gülce’ye (23) yakınlaşarak onu tanımaya başlayan Ali, Mevlüt’ün (83) de hikayesine ortak olur. Ali arayışını bu karşılaşmanın eşiğinde sürdürür, cevabını kitaplarda bulamayacağı bir soruyla beraber… Bütün saadetler mümkün
müdür?

Not: Yukarıdaki paragraf Başka Sinema sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi genel anlamda beğendim.
  • Oyunculuklar başarılı.
  • Bir sahnede Osman, Ali’ye Satranc-ı Urefa (Ariflerin Satrancı) oyununun çizildiği bir el yazması gösterir. Alim Muhyiddin İbn-i Arabi tarafından tasavvuf yolunu öğrencilerine öğretmek üzere geliştirilmiş ilginç bir oyundur bu. Bir bakıma bu oyun Ali’nin kendini tanıma, yolunu bulma ve o yolda ilerleme anlamında önüne çıkan bir temsil olmuştur.
  • Filmde Cumhuriyet dönemi şair ve yazarı Ziya Osman Saba’dan (1910-1957) da pek çok iz görmek mümkün.
  • Filmden bir replik: “Dalgın olanlar aslında pür dikkatlidirler”.
  • Diyaloglarda kullanılan şiirsel üslup “Kelebeğin Rüyası” (Yönetmen: Yılmaz Erdoğan) filmini çağrıştırır.
  • Filmde dergah ve derviş görüntülerinin yer aldığı sahneler “Takva” (Yönetmen: Özer Kızıltan) filmini akıllara getirir.

Dovlatov

image

7.5 out of 10 stars (7,5 / 10)

Filmin Künyesi:

DOVLATOV | Yönetmen: Alexey German Jr. / Senarist: Aleksey German, Yulia Tupikina / Oyuncular: Milan Maric (Sergei Dovlatov), Danila Kozlovsky (David), Helena Sujecka (Elena Dovlatova), Artur Beschastny (Iosif Brodsky), Anton Shagin (Anton Kuznetsov), Piotr Gasowski (Semyon Aleksandrovich), Eva Gerr (Katya Dovlatova), Hanna Sleszynska (Editör) / Rusya / 2018 / Renkli / 126´

Sinopsis:

1971, Leningrad. Ölümünden sonra ünlenecek Rus yazar Sergei Dovlatov, günlerini yazılarının yayımlanmasının koşulu olan Yazarlar Sendikası’na üyeliğini kovalayıp ufak yazı işleriyle geçirir. Akşamları ise caz dinlenen partilerde kentteki sanatçı ve yazarlarla bir araya gelir. Under Electric Clouds’un yönetmeni Alexey German Jr., Berlin’de dünya prömiyerini yapan yeni filminde Dovlatov’un hayatından altı günü anlatıyor ve bu hikâye üzerinden dönemin entelektüel çevresi ve onların Brejnev zamanı Sovyetler Birliği’yle ilişkisinin de portresini sunuyor. Yönetmen, John Steinbeck’ten Vladimir Nabokov’a uzanan referanslarla dolu senaryosunu, koreografileriyle büyüleyen sahnelerle aktarıyor.

Not: Yukarıdaki paragraf İstanbul Film Festivali sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi oldukça beğendim.
  • Milan Maric başta olmak üzere tüm oyuncu performansları başarılı.
  • Senaryo ve görüntü yönetimi başarılı.
  • Uzun süresine rağmen film hiç sıkmıyor/bunaltmıyor.
  • Yönetmenin filmde uyguladığı kamerayı kullanım biçimi yönetmen olan babası Aleksey German’ın “Tanrı Olmak Zor İş” filmini akıllara getiriyor.
  • Bir sanatçının üretim alanının kısıtlanması, özgürlüğünün engellenmesi, baskı görmesi, çile çekmesi vb. gibi açılardan “Ardıl Görüntü” (Yönetmen: Andrzej Wajda) filmi ile de benzerlik taşımakta.
  • Filmden bir replik: “Zamanın anahtar deliğinden bakmak istiyorum…”
  • “Yazar Olmak Zor İş”

İşe Yarar Bir Şey

image

7.5 out of 10 stars (7,5 / 10)

Filmin Künyesi:

İŞE YARAR BİR ŞEY | SOMETHING USEFUL | Yönetmen: Pelin Esmer / Senarist: Pelin Esmer, Barış Bıçakçı / Oyuncular: Başak Köklükaya (Leyla), Öykü Karayel (Canan), Yiğit Özşener (Yavuz), Ayşenil Şamlıoğlu (Gülistan), Berfu Öngören (Dilara), Melih Düzenli (Canan’ın Babası), Sedat Kalkavan (Sarhoş Adam), Aslıhan Kandemir (Ayşe), Nilay Erdönmez (Telefondaki Pazarlamacı Kadın), Hakan Sallı (Graffitici Çocuk)   / Türkiye / 2017 / Renkli / 104´

Sinopsis:

Leyla gibi biri neden lise arkadaşlarıyla buluşma yemeğine gider ki? Yirmi beş yıldır hiçbir lise yemeğine gitmemiş… Üstelik 16 saat süren bir tren yolculuğuyla! Hemşirelik son sınıf öğrencisi Canan, o niye trende? Gönlünde oyuncu olmak varken hemşire adayı olarak hiç istemediği bir iş görüşmesine gidiyor. Peki Yavuz? Hareketsiz yatıyor bir pencerenin önünde, seyyar satıcıları, faytonları, sokaktaki insanları izliyor bütün gün. Canan’ı bekliyor, belki de Leyla’yı, belki de bir gece treninde yolları kesişen katil ile şairi.

Not: Yukarıdaki paragraf Başka Sinema sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi oldukça başarılı buldum.
  • Senaryoyu ve içindeki edebi tadı beğendim.
  • Oyunculuklar, özellikle de Başak Köklükaya ve Yiğit Özşener’in oyunculukları çok başarılı.
  • Sahne tasarımı ve mekan kullanımı başarılı.
  • Film müzikleri de oldukça keyifli.
  • Filmde kullanılan şiirler de ayrı bir güzeldi. “Bir Kitabın Yaprakları” şiiri bir filmin karelerine dönüşmüştü sanki.
  • Leyla bir şair olarak hayatın hep içinde aslında. Herkesten önce de ilk kendini gözlemliyor her zaman. Bazen bir vagonun camında, bazen bir çay bardağında, bazen bir evin penceresinde, hatta kırık bir aynada.
  • Bu filmi izledikten sonra işe yarar bir şey yaptığını düşünüyor insan.
  • “Yavuz şair ev sahibini bastırır”
  • “İnsanları Seyreden Karga”

Neruda

image

Filmin Künyesi:

NERUDA | Yönetmen: Pablo Larraín / Senarist: Guillermo Calderón / Oyuncular: Gael García Bernal (Óscar Peluchonneau), Luis Gnecco (Pablo Neruda), Pablo Derqui (Víctor Pey) / Şili / 2016 / Renkli / 107´

Sinopsis:

2017 Altın Küre Ödülleri’ne Yabancı Dilde En İyi Film dalında aday olan NERUDA, Nobel Edebiyat ödüllü şair Pablo Neruda’nın hayatının en belirleyici dönemlerinden birine odaklanıyor. 1947 yılında Neruda siyasete atılmış ve senatör seçilmiştir. Karısı ile beraber parıltılı bir hayat yaşamaktayken hükümet tarafından ‘hain’ ilan edilince bir gecede kaçak durumuna düşer. Dostlarının tavsiyesiyle ve gizli bir operasyonla gönüllü bir sürgüne yollanır. Acar polis dedektifi Oscar ise, hükümet tarafından dünyaca ünlü şairin peşine düşüp onu yakalamakla görevlendirilir. Çok geçmeden Oscar, Neruda’yı takıntı haline getirecektir. Gael García Bernal’in performansıyla yıldızlaştığı, yönetmenlik koltuğunda Oscar adayı “No”, “The Club” ve “Jackie”nin yönetmeni Pablo Larraín’in oturduğu filmin yapımcılarından biri ise Türk yapımcı Renan Artukmaç. Pedro Almodóvar’ın “bu sene izlediğim en iyi film” dediği NERUDA, Variety tarafından “büyüleyici derecede yaratıcı” şeklinde niteleniyor.

Not: Yukarıdaki paragraf Başka Sinema sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi oldukça beğendim.
  • Filmin karanlık atmosferinde ve görsel yapısında yönetmenin “The Club” filminin bir benzeri vardı.
  • Oyunculuklar başarılı.
  • Müfettiş Óscar Peluchonneau karakterinde biraz “Müfettiş Gadget” çizgi filminin havası vardı.

Camdan Atlar

image

Filmin Künyesi:

CAMDAN ATLAR | WINDOW HORSES | Yönetmen: ANN MARIE FLEMING / Senarist: ANN MARIE FLEMING / Oyuncular: SANDRA OH (Rosie Ming), ELLEN PAGE (Kelly), SHOHREH AGHDASHLOO (Mehrnaz), DON MCKELLAR (Dietmar), OMID ABTAHI (Ramin), NAVID NEGHABAN (Mehran), NANCY KWAN (Gloria) , EDDY KO (Stephen), PAYMAN MAADI (Payman)  / Kanada / 2016 / Animasyon / 88´

Sinopsis:

Genç Kanadalı şair Rosie Ming İran’da bir şiir festivaline davet edilir. Oysa Fransız kültürüne aşırı meraklı olan Rosie’nin hayalinde Paris yatıyordur. Ona fazlasıyla düşkün Çinli büyükanne ve dedesiyle yaşayan Rosie daha önce tek başına hiçbir yere gitmemiştir. İran’a vardığında kendisini birden şairlerin arasında bulur. Ona dil ve şiir sevgisi aşılarlar. Ayrıca kendisini terk ettiğini düşündüğü İranlı babasıyla ilgili hikâyeler anlatırlar ve bu sayede ona beklenmedik bir kapı açılır. Rosie kendi kültürel kimliğini daha yakından tanıyacağı bir yolculuğa çıkmıştır; babasının geçmişini araştırırken kendi benliğiyle barışma süreci de başlar. Filmin şiirsel animasyon tarzı daha önce görmüş olduğunuz hiçbir şeye benzemiyor; onlarca çizerin üzerinde çalıştığı hikâye izlerken gülümsetecek incelik ve özgünlükte. Ancak Camdan Atlar yalnızca görsel bir zevkle uğurlamıyor izleyicisini; kadın odaklı hikâye anlatımının yepyeni bir örneğini sunuyor.

Not: Yukarıdaki paragraf !f İstanbul sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Filmi genel anlamda beğendim.
  • “Roise Can”
  • Şiirler ve şairler ile ilgili yapılan atıflar, alıntılar, betimlemeler güzeldi.

Paterson

image

Filmin Künyesi:

PATERSON | PATERSON | PATERSON | Yönetmen: Jim Jarmusch / Senarist: Jim Jarmusch / Oyuncular: Adam Driver (Paterson), Golshifteh Farahani (Laura), Chasten Harmon (Marie), Barry Shabaka Henley (Doc), William Jackson Harper (Everett), Rizwan Manji (Donny)/ ABD / 2016 / Renkli / 113´

Sinopsis:

Jarmusch, izleyiciye çok sevdirdiği vampirlerden yeniden insanlara dönüyor, hem de ilk bakışta en sıradan olanlarına. Adı Paterson, New Jersey’de ne tesadüftür ki Paterson’da yaşıyor. Kullandığı otobüsün numarası 23; evet, kendisi de otobüs şoförü. Dinlemesini çok iyi bilir, fazla konuşmayı sevmez ama yazmak onun tutkusudur. Bir otobüs şoförü olmanın en iyi taraflarından birisi belki de budur; Paterson kendisiyle sık sık baş başa kalıp hep yanında tuttuğu not defterine şiirler yazar. Jarmusch, “şiirsel” sinemasını Paterson’da şiirin kendisiyle harmanlıyor ve izleyen herkesin tanışmaya bayılacağı bir karakter çıkarıyor karşımıza.

Not: Yukarıdaki paragraf Film Ekimi sayfasından alınmıştır.

Öylesine

  • Paterson’un şiir yazan bir otobüs şoförü olması geçmişte kafamda kurguladığım bir hikayeyi aklıma getirdi. İstanbul’da kullanılan toplu taşıma araçlarından biri olan 500T’de bir zamanlar ücretleri toplayan bir muavin olurdu (diğer tüm Özel Halk Otobüslerinde de). Ben de muavini Matematik Mühendisliğinden mezun biri gibi hayal ederrdim.
  • Hayatın içindeki durgunluğu ve sıradanlığı iyi yansıtmış film.
  • Paterson’un mesai arkadaşı Donny ile olan sohbetleri eğlenceliydi.
  • “Durgun Hayat”
  • “Rüzgarda Salınabilen Nilüfer”
  • Söz uçar, yazı kalır. Ama bazen yazı da uçabilir.

Harika Çocuk

image

Filmin Künyesi:

HARİKA ÇOCUK | IL GIOVANE FAVOLOSO| LEOPARDI | Yönetmen: Mario Martone / Oyuncular: Elio Germano (Giacomo Leopardi), Michele Riondino (Antonio Ranieri), Massimo Popolizio (Monaldo Leopardi), Anna Mouglalis (Fanny Targioni-Tozzetti), Valerio Binasco (Pietro Giordani), İsabella Ragonese (Paolina Leopardi) / İtalya / 2014 / Renkli / 137´

Sinopsis:

Kederli bir sanatçı, bir harika çocuk, romantik bir şair, asinin önde gideni, zamanının en sınır tanımaz düşünürlerinden; deha, eza, şiir, aşk ve maceraperestlik üzerine bir öykü… Giacomo Leopardi, görünürde kütüphane olsa da esasen hapishaneden farksız evinde, babasının sıkı gözetiminde büyür. Nihayet, 24 yaşına geldiğinde evden ayrılır. Yolu önce güzeller güzeli Fanny ve Antonio Ranieri ile aşk üçgeni kuracağı Floransa’ya, sonra da sağlığı günbegün kötüleşmesine rağmen sefahatten bir an olsun vazgeçmeyeceği Napoli’ye çıkar. Son günlerini ise yazarak ve ölümü bekleyerek Vezüv eteklerinde bir villada geçirir.

Not: Yukarıdaki paragraf İKSV sayfasından alınmıştır.

Artılar

  • Filmi genel anlamda beğendim.
  • Görsel atmosfer ve dekor tasarımı başarılı.

Eksiler

  • Anne figürü filmde pek eksik ve geride kalmış.

Keşif

  • Giacomo ve ailesinin yaşadığı evin içi oldukça aydınlık, kütüphanedeki kitapların birçoğunun kapağı beyaz renkli. Evin sakinleri ise hep siyah renk giyiniyor. Belki de bir türlü tam olarak aydınlanamıyorlar.
  • Volkanik yanardağ patlaması bir bakıma Giacomo’nun da içsel patlamasını temsil ediyor. Zira en uzun şiirini bu olaydan sonra yazıyor.
  • Giacomo öpülse belki de prense dönüşecekti ama bu bir türlü gerçekleşmedi.
  • Filmin genel yapısındaki kasvetli hava “Faust” (Yönetmen: Aleksandr Sokurov) filmini anımsattı.
  • “Violette” (Yönetmen: Martin Provost) filminde bir yazarın hayatı düşüşten yükselişe doğru işlenmişti. Bu film tam tersi olarak bir yazarın yükselişten düşüşe olan dönüşümünü inceliyor.
  • Genel izlenim olarak İtalyan filmlerinde tarihi yapıların, atmosferin çok iyi gösterildiğini düşünüyorum. Bu filmde de öyleydi.

Öylesine

  • “Erkekliğin Öpüşme ile İmtihanı
  • “Ben, Kendim ve Kamburum”