Roma, Açık Şehir

image

Filmin Künyesi:

ROMA, AÇIK ŞEHİR | ROMA CITTA APERTA| ROME, OPEN CITY | Yönetmen:  Roberto Rossellini  / Oyuncular: Aldo Fabrizi (Don Pietro Pellegrini), Anna Magnani (Pina), Marcello Pagliero (Giorgio Manfredi / Luigi Ferraris), Harry Feist (Major Bergmann), Vito Annichiarico (Piccolo Marcello), Nando Bruno (Agostino the Sexton), Giovanna Galletti (Ingrid), Francesco Grandjacquet (Francesco), Maria Michi (Marina Mari), Carla Rovere (Lauretta), Joop van Hulzen (Kaptan Hartmann)   / İtalya / 1945 / Siyah-Beyaz / 103´

Sinopsis:

Roberto Rossellini, 1945 tarihli başyapıtı Roma Açık Şehir’i çekerken savaş daha yeni bitmişti, bu da bütün düzenin çöktüğü bir ortamda insanların zorunlu seçimlerini anlatan sarsıcı hikayeye bir belgesel havası kazandırmıştı. Rossellini’nin filmi bir-iki yıl öncesinde, Nazi yetkilileri şehrin direnişini kırmak için planlar yaptığı dönemde geçer. Romalılar neredeyse çıkışsız bir konuma itilmişti – direnmeli mi? İşbirliği mi yapmalı? Yoksa ikisinin arasındaki acı verici gri alanda var olmayı sürdürmekle mi yetinmeli? Rossellini’nin filminde çok sayıda karakter var (bazıları da profesyonel olmayan oyuncular), ama bu dürüst ve kızgın filmin merkezinde kaçak bir mühendis ve direniş savaşçısı (Marcello Pagliero), davaya hizmet eden bir rahip (Aldo Fabrizi) ve başka bir partizanla nişanlı olan, cesur ve hamile bir kadın (Anna Magnani) var. Olup bitenlerin büyük kısmı yıkıcı nitelikte, ama Rossellini mizaha ve günlük yaşamın sıcaklığına da yer bulmuş.

Artılar

  • Filmi genel anlamda başarılı buldum.
  • Tüm oyunculuklar oldukça başarılı.
  • Senaryo başarılı.
  • Görüntü yönetimini başarılı buldum.

Eksiler

  • Pina’nın ölümünden sonra herkesin bir anda normal yaşantısına hızlı bir şekilde dönmesi beni biraz şaşırttı.
  • Francesco’yu, Nazi yetkilileri tarafından yakalanmaktan son anda kurtulduktan sonra filmde tekrar göremememiz sanki bir eksiklik yaratmış.
  • Francesco ile Pina arasındaki aşka biraz daha tanık olabilsek iyi olurdu 🙂

Keşif

  • Yönetmen dram yüklü hikaye içerisine mizahi öğeleri oldukça ustaca yerleştirmiş.
  • Yatalak dede karakteri filme oldukça sempati katmış. Bu karakter bana “Bitirim Kardeşler” (Yönetmen: Zeki Ökten) filminde Ali (Kadir İnanır) ve Veli (Kartal Tibet) kardeşlerin babasını (Hulusi Kentmen) hatırlattı. Onun da filmde çocuklarını kandırarak yatağa düşmüş hasta numarası yaptığı bir sahne vardı.
  • Francesco’nun Pina’ya umut dolu bir konuşma yaptığı sahne güzeldi.
  • Francesco’nun Marcello’ya veda ettiği sahne oldukça sade ve etkileyiciydi.
  • Rahip Don Pietro’yu canlandıran Aldo Fabrizi’yi sima olarak Yıldırım Önal’a benzettim.
  • Filmden bir replik: “Zor olan onurlu ölmek değil yaşamaktır.”
  • Filmden bir replik: “Bir kadın değişebilir, hele ki aşıksa”
  • Gestapo’nun katipliğini üstlenen karakter, yanı başında insanlık tarihinin en kötü hatıralarından Nazi vahşetinin bir uzantısı olarak devam eden işkenceye aldırmadan mutlu mesut kalemtıraşında kalemini açıyor.
  • Marina’nın yatakta yüz üstü uzanırken Almanlarla işbirliği konuşması yaptığı sahne güzeldi.
  • Akşam eve geç gelen çocukların, evlerin kapıları açılır açılmaz ebeveynleri tarafından azarlandığı yer yer pataklandığı bölümler oldukça iyiydi.
  • Alman işgalciler arasında iki tane de güçlü kadın karakter yer alıyor.
  • Rahip Don Pietro’nun Alman işgalcilere lanet okuduktan sonra dini hassasiyetlerinden dolayı Tanrı’dan kendini bağışlamasını istemesi güzel bir uygulamaydı.
  • Yönetmen bu filmde Roma’daki fiziksel yıkım yerine insanlardaki psikolojik yıkıma odaklanmış.

Öylesine

  • “İki Oda Bir Savaş”. Odanın birinde işkence yapılırken; diğerinde klasik müzik ve caz ezgileri yükseliyor.