Eşekler

image

Filmin Künyesi:

EŞEKLER | DONKEYS | BURROS | Yönetmen:  Odín Salazar Flores  / Oyuncular:  Abimael Orozco (Lautaro), Leticia Gutiérrez (Hala Emma), Alfredo Herrera, Adriana Paz, Azalia Ortiz (Dona Carmela), Araceli Orozco, Gloriceli Salazar  / Meksika / 2011 / Renkli / 93´

Sinopsis:

1940’larda Meksika’nın güneyindeki Tierra Cliente yöresinde yaşayan 10 yaşındaki Lautaro isimli çocuğun hikayesi. Babası ölünce 60 km. uzakta yaşayan halasının yanına gönderilen Lautaro, bazı sebeplerden ötürü evine dönemeye karar verir. Yolda kendisine yardımcı olan birçok insanla tanışır.

Artılar

  • Biraz ilginç gelecek ama başroldeki çocuk dışındaki tüm oyunculuklar genel anlamda başarılıydı.

Eksiler

  • Genel olarak filmi beğenmedim.
  • Lautaro karakterini canlandıran çocuk bence bir hayal kırıklığıydı.
  • Filmde Lautaro’nun karşılaştığı hemen her olayda yönetmen bizi geçmişe bir götürüp oradaki yaşanmışlıkla ilişki kurmamızı sağlıyor. Bence yönetmen burada ölçüyü biraz fazla kaçırmış gibi geldi bana. Af edersiniz bir sahnede Lautaro küçük tuvaletini yaparken yine mi geçmişe gideceğiz diye çok korktum 🙂
  • Filmde kimi sahnelere, gerilimi artırmak anlamında eşlik ettiğini düşündüğüm müziği çok başarılı bulmadım.
  • Eşeklere işkence yapılan sahnenin film içerisindeki varlığı tartışılabilir. İzlemesi oldukça yürek burkan bir sahneydi.
  • Filmin çeşitli başlıklar halinde bölümlemelere ayrıldığını görüyoruz. Bu bölümlendirmelerde kullanılan başlıkları çok yavan buldum.
  • Bir süre halasının yanına taşınan Lautaro’ya eniştesi en baştan neden o kadar tepki koyuyor burası çok anlaşılamıyor gibi geldi bana.

Keşif

  • Lautaro karakteri sima olarak bana Küçük İbo’yu hatırlattı.
  • Bir sahnede kamera bize bir dikiş makinesini gösteriyor. Dikiş makinesinin üzerinde yazan markası ise oldukça manidar : “Liberty (Özgürlük)”
  • Filmde yer alan ruh çağırma sahneleri, Lautaro’nun yolunu kaybettiğinde karşısına yol gösterici olarak çıkan gizemli karakterin ölmüş babası olması vb. gibi noktalar bana biraz yerli TV yapımlarında gördüğümüz cinli hocalı “Beşinci Boyut” formundaki dizileri hatırlattı.

Öylesine

  • Bulunamadı.

Lupe ve İneği

image

Filmin Künyesi:

LUPE VE İNEĞİ | LUPE OF THE COW | LUPE EL DE LA VACA | Yönetmen:  Blanca X. Aguerre  / Oyuncular: Amatör  / Meksika / 2011 / Renkli / 80´

Sinopsis:

Belgesel, Meksika’nın Sierra del Tigre bölgesinde küçük bir köy olan El Corralito’daki çiftçilerinin zor ama basit ve güzel yaşamından kesitler sunuyor.

Artılar

  • Gerçekten güzel bir film olmuş.
  • Doğal oyunculuklar oldukça başarılı.
  • Filmin en önemli yanlarından biri de altını çizmek istediği konuları didaktik bir üslup kullanmadan izleyenlere aktarması olmuş.

Eksiler

  • Film boyunca kendisinden bahsedilen gizemli Lupe karakteri bence beklenen etkiyi/merakı çok yaratamadı.
  • Köydeki yaşamda hiç negatif bir olayla (kavga, tartışma vb.) karşılaşmamamız çok idealist gibi geldi bana.
  • Görüntü çekimleri daha iyi bir kamera ile yapılsa acaba daha mı iyi olurdu diye düşündüm.

Keşif

  • Köydeki çiftçilerin yaşamını kameraya naif biçimde aktarma ve filmdeki sadelik bana “Devir” (Yönetmen: Derviş Zaim) filmini hatırlattı.
  • Filmden bir replik: “Peynir kadından daha kıskançtır. Bozulmaya çabuk meyillidir”
  • Filmden bir replik: “Yaşlı kadınların dediği gibi: Her günün işi aynı”
  • Filmde yer alan köylü ailelere olabildiğince eşit şekilde yer verilmeye çalışılmış.
  • Filmi seyrederken aklıma Ahmet Kutsi Tecer’in “Orda Bir Köy Var Uzakta” şiiri geldi.
  • Meksika da olsa kadınların durumu maalesef hep aynı. Yine ikinci sınıf muamele görme, erkeklerden hep daha çok çalışmak zorunda kalma vb.
  • Filmde yer alan çocuklar oldukça sevimliydi.
  • Filmde çocuklar arasındaki masum ilişkiler, oyunlar, tartışmalar bana Miguel Gomes’in “Noel Hediyeleri” isimli kısa filmini hatırlattı.
  • Çiftçilerin bir gün içerisindeki yaşamlarını kendi köyümde geçen bir güne oldukça benzettim.
  • Filmde önemli bir yer tutan ineklerin genel akış içerisindeki kullanımı yer yer bana “Şarkı Söyleyen Kadınlar” (Yönetmen: Reha Erdem) filminde atların sahnelerde kullanış şeklini hatırlattı.

Öylesine

  • “Devir’in koyunları ; Lıpe’nin inekleri”
  • “Doğadan sanata”
  • “Çitçilere Güzelleme”

Birlikte Kalabilmek İçin Reçeteler

image

Filmin Künyesi:

BİRLİKTE KALABİLMEK İÇİN REÇETELER | CILANTRO Y PEREJIL | Yönetmen:  Rafael Montero  / Oyuncular:  Arceila Ramirez (Susana Limón), Demian Bichir (Carlos Rodríguez), German Dehesa (Psikiyatrist), Rodolfo Arias (Enrique), Maya Mishalska (Vicky), Juan Manuel Bernal (Jorge), Alpha Acosta (Nora/Alpha), Angélica Aragón (Teresa), Alfredo Sevilla (Rodrigo), Leticia Huijara (Melita), Plutarco Haza (Francisco), Mercedes Pascual (Adela), Alejandro Bichir (Genaro), Luis Felipe Tovar (Pablo), Felipe Colombo (Carlitos), Sherlyn (Mariana), Simón Guevara (Taquero)  / Meksika / 1997 / Renkli / 94´

Sinopsis:

Aşk ve ilişkiler, aynı aileye mensup üç kadının gözünden anlatılıyor. Susana on senelik ilişkisini bitirme kararı alırken, küçük kardeşi Nora bu ayrılığı bir film projesi olarak çeker, bu arada kendisi de müzisyen sevgilisiyle ilişkisi sorgular. Büyükanneleri ise yaşlı bir centilmene aşık olmuştur.

Artılar

  • Genel anlamda beğendiğim ve eğlenceli bulduğum bir film oldu.
  • Hemen hemen tüm oyunculuklar başarılıydı. Arceila Ramirez ve Demian Bichir ise birer adım daha öne çıkıyorlar.

Eksiler

  • Yönetmen ikili ilişkileri 3 pencereden/koldan göstermek istemiş : Susana, Kız kardeşi Nora ve büyükanneleri. Susana dışındaki kısımlar sanki çok sönük kalmış.
  • Kamerayı kullanma biçimi ve çekim açılarını pek beğenmedim.
  • Carlos’un ailesinden hiç kimseyi filmde göremiyoruz.

Keşif

  • Carlos’un kişniş ile maydanozu ayırt edememe konusu film boyunca kullanılıyor. “Kişniş idi Maydanoz idi” “Kişniş idi Maydanoz idi” … 🙂
  • Filmden bir replik: “Acı çekmek sanatımız (Meksika toplumuna ithafen)”
  • Nora’nın çektiği belgesel görüntülerin film içerisine serpiştirilme fikri ve uygulaması güzel olmuş.
  • Bu film bana “Ne Olacak Şimdi” (Yönetmen: Atıf Yılmaz) ile “Aşık Oldum” (Yönetmen: Ertem Eğilmez) filmlerinin bir karışımı gibi geldi sanki.
  • Psikiyatristin ara ara filmde göründüğü ve özellikle kadın-erkek ilişkileri hakkında bilgiler verdiği bölümler güzeldi. Yalnız psikiyatristin bunu Meksika toplumu ile kısıtlamasına gerek yoktu 🙂 Tüm dünya için ortak olan dertler bence.
  • Susana kendisine aşık olan gencin tezini okumaktadır bir sahnede. Genç artık daha fazla dayanamaz ve doktorasını vermek için hemen çalışmalara başlar 🙂
  • Susana ile Carlos arasındaki ilişkide çatlaklar, bir süre yalnız yaşama ve bu süreçte yeni aşklara yelken açma gibi temalar bana “Bu Aşk Fazla Sürmez” (Yönetmen: Dan Mazer) filmini hatırlattı.
  • Filmde cinsellik ve erotizm dozunda kullanılmış.
  • Vicky karakteri filmin temposuna olumlu yönde katkı yapmış.

Öylesine

  • “Kırılgan Bir Aşk Hikayesi”

Bela

image

Filmin Künyesi:

BELA | BORGMAN | Yönetmen:  Alex Van Warmerdam  / Oyuncular:  Jan Bijvoet (Camiel Borgman), Hadewych Minis (Marina), Jeroen Perceval (Richard), Alex Van Warmerdam (Ludwig), Tom Dewispelaere (Pascal), Sara Hjort Ditlevsen (Stine), Eva van de Wijdeven (Ilonka), Annet Malherbe (Brenda), Elve Ljibaart (Isolde), Dirkje van der Pijl (Rebecca), Pieter-Bas de Waard (Leo), Gene Bervoets (Bahçıvan), Mike Weerts (Arthur Stornebrink), Ariane Schluter (Bahçıvanın Eşi) / Hollanda / 2013 / Renkli / 113´

Sinopsis:

Kendilerini toplumdan tamamen soyutlayan bir topluluğun üyesi olan Camiel Borgman, toprağın altında insanlıktan uzak bir ritüelde yaşadığı gizli evinin yabancılar tarafından keşfedilmesi sonrasında ormanı terk eder. Borgman, uzun zaman sonra ilk kez yollara düşer ve gördüğü ilk evin kapısını çalar. Varlıklı bir aileye ait olan ev, kendini bir şekilde kabul ettirmeyi başaran bu beklenmedik misafirin gelişiyle esrarengiz ve ürkütücü olaylara ev sahipliği yapmaya başlar. Borgman arkadaşlarının da yardımıyla alışılmadık yöntemlerle düzenin parçası olan her şeyi ele geçirmeyi başararak olağandışı bir sistem kuracaktır.

Sıradışı konu ve atmosferleriyle Alex van Warmerdam’ın yazıp yönettiği ‘Bela’nın başrollerini Jan Bijvoet, Hadewych Minis ve Jeroen Perceval paylaşıyor.

Not: Sinema salonundaki teknik bir aksaklıktan dolayı filmin son bölümünü izleyemedim. Bu nedenle yazı içerisindeki yorumlarım izlenen bölüme kadar geçerlidir. Bilgilerinize.

Artılar

  • Jan Bijvoet’in oyunculuğu başarılı.
  • Hadewych Minis’in oyunculuğu oldukça başarılı.

Eksiler

  • Marina’nın Borgman’a uzattığı yardım elinin çok uzun sürmesi tam olarak açıklığa kavuşmuyor sanki.
  • Öykünün vadettiği kadar iyi bir film olmamış.
  • Filmin çok gizli kapaklı ilerlemesi tam olarak varılmak istenen hedefin anlaşılmasını güçleştiriyor.
  • Marina’nın oyuncak bir ayı için çocuğu Isolde üzerinden attığı mesaj kaygılı tirat pek yavan kalıyor sanki.

Keşif

  • Borgman’ın eski bir tanıdık ayağına kapısını çaldığı evin hayatına zorla dahil olması bana bu yönüyle “Balayı” (Yönetmen: Jan Hrebejk) filminde nikaha davetsiz misafir olarak gelen ve evli çiftin hayatını zindana çeviren karakteri hatırlattı.
  • Çetenin kadın elemanlarının erkeklere göre daha zor işleri üstlenmelerini (Bahçıvan ve karısının kafalarını çimentoya gömme, cinayet işleme vb.) ilginç buldum
  • Bir nevi melek görünümlü şeytan olan Borgman karakteri bana “Aile Doktoru | Wakolda” (Yönetmen: Lucía Puenzo) filmindeki Josef Mengele (Àlex Brendemühl) karakterini anımsattı.
  • Film boyunca Marina hiç evden/evin bahçesinden ayrılmıyor.
  • Tüm aile ile beraber bakıcı Stine ve sevgilisinin, Borgman ve çete üyelerinin yer aldığı yemek sahnesi iyi çekilmiş.
  • Borgman ve çetesinin, kurbanlarının başlarını çimentoya gömüp denizin altına göndermeleri ilginç bir uygulamaydı. Sanırım Borgman jargonunda toprağın altı yaşam, denizin altı ise ölüm 🙂
  • Marina’nın mahrem yeri ile ilgili mutsuzluğu hayatının odak noktasını kaydırmış.
  • Filmin tekinsizliği ve şiddet/cinayet sahneleri bir Quentin Tarantino filmini andırıyor. Bu filmde sadece fışkıran kanları göremiyoruz 🙂

Öylesine

  • “Borgman Geliyorum Demez”
  • Toprağın altında yaşamayı seven Borgman için MFÖ’den gelsin : “Bodrum Bodrum” ya da “Borgman Borgman” 🙂

Önündeki Yaşam

image

Filmin Künyesi:

ÖNÜNDEKİ YAŞAM| LA VIDA POR DELANTE | Yönetmen:  Fernando Fernán-Gómez  / Oyuncular:  Analía Gadé (Josefina Castro), Fernando Fernán-Gómez (Antonio Redondo), José Isbert (Kazadaki Tanık), Félix de Pomés (Josefina’nın Babası), Manuel Alexandre (Manolo Estévez), Rafael Bardem (Sr. Carvajal), José María Tasso, Manuel de Juan (Federico), Julio Sanjuán (Don Anselmo Revenga), Carmen López Lagar (Josefina’nın Annesi), Carola Fernán Gómez (Antonia), Rafaela Aparicio (Clotilde), Gracita Morales (Rosa Sanchidrián/Gracia Morales), Matilde Muñoz Sampedro (Tendera), Alfredo Muñiz (Fraguas), María Luisa Ponte (Señora de Piñeiro), Carlos Díaz de Mendoza (Marqués), Rafael Calvo Revilla (Juez), Aníbal Vela (Arcadio Ibarrola) / İspanya / 1958 / Siyah-Beyaz / 90´

Sinopsis:

Savaş sona ermiştir. Avukat ve doktor olan Antonio ve Josefina, bir ev alıp birlikte yaşamak için iş aramaya başlarlar, fakat büyük güçlüklerle karşılaşırlar.

Artılar

  • Genel anlamda izlenmeye değer bir film olmuş. 
  • Analía Gadé ve Fernando Fernán-Gómez çok başarılı bir oyunculuk sergilemişler.

Eksiler

  • Josefina’nın araba ile kaza yaptığı sahneden sonra bu olayla ilgili devam eden sahnelerin çok uzun tutulduğunu düşünüyorum.

Keşif

  • Redondo sima olarak bana Metin Serezli’yi çağrıştırırken; Josefina ise Kim Novak ile Brigitte Bardot  karışımı bir simaya sahip.
  • Josefina ile Redondo çiftinin küçücük dairelerindeki aksaklıkların özellikle Manolo’nun ziyareti sırasında adım adım gösterildiği planlar güzeldi.
  • Manolo karakteri film içerisinde tek umut ışığı taşıyan karakter gibi. Önündeki yaşama hep pozitif bakıyor. Finalde Josefina ile Redondo’nun da ona söyledikleri gibi “Seni bekliyor olacağız”
  • Karakol sahnesinde Josefina’nın karıştığı kazanın görgü tanığı bir kekemedir. Tanığın olayı anlatırken ekrana getirilen görüntülerin de “kekeme” (bir ileri bir geri) formunda olması çok güzel bir uygulama olmuş.
  • Filmden bir replik : “Ev kadınların mihrap yeridir”
  • Filmden bir replik : “Eşyalar küçüldükçe zaman daha zor geliyor”
  • İlk önce Josefina bir kız okulunda öğretmenlik yapan kocası Redondo’yu kıskanır. Sonra ise Redondo kendi muayenehanesini açan eşi Josefina’yı, hemen hemen  hepsi erkek olan hastalardan kıskanır.
  • Josefina’nın adeta “bal yapmayan arı” şeklindeki tıbbi çözüm önerilerinin hep başarısız olması film süresince güzel bir şekilde eklemlenmiş.
  • Filmin müziği bana  “Yalnızlar Rıhtımı” (Yönetmen: Ö. Lütfi Akad) filmindeki aynı isimli “Yalnızlar Rıhtımı” şarkısının bestesini hatırlattı.

Öylesine

  • Bulunamadı.

Pislik

image

6.5 out of 10 stars (6,5 / 10)

Filmin Künyesi:

PİSLİK | FILTH | Yönetmen:  Jon S. Baird  / Oyuncular:  Imogen Poots (Drummond), James McAvoy (Bruce), Jamie Bell (Lennox), Jim Broadbent (Dr. Rossi), Eddie Marsan (Bladesey), Joanne Froggatt (Mary), Shirley Henderson (Bunty), Brian McCardie (Gillman), Emun Elliott (Inglis), Gary Lewis (Gus), John Sessions (Toal), Shauna Macdonald (Carole), Kate Dickie (Chrissie), Martin Compston (Gorman), Iain De Caestecker (Ocky), Joy McAvoy (Estelle), Jordan Young (Lexo), Pollyanna McIntosh (Size Queen), Bobby Rainsbury (Stephanie), Michael Moreland (Tramp), Therese Bradley (Madam Maisie),  Ron Donachie (Hector), Tracy Ann Oberman (Diana), Mitchell Mullen (Bobby), Luke McDonald (Euan), Colin Healy (Colin), Natasha O’Keeffe (Anna), Chidi Chickwe (Steven), Sanjeev Kohli (Sunil), Neil D’Souza (Anil), Trudie Styler (Madame R Zen Ficken), Megan Finn (Stacey) / İngiltere / 2013 / Renkli / 97´

Sinopsis:

Entrikacı, geri kafalı ve yoz polis memuru Bruce Robertson terfi beklemektedir ve istediğini elde etmekten onu hiçbir şey alıkoyamayacaktır. Vahşi bir cinayeti çözmek için görevlendirilen ve meslektaşlarıyla da uğraşmak zorunda kalan Bruce, burnunun dibindeki olaylardan bihaber polis şefi Toal’un gözleri önünde diğer polislerin sonunu getirecek bir olay tezgahlar.

 Arkadaşlarının eşleriyle birlikte olup hepsinin sırlarını ortaya çıkartan ve onları birbirine düşüren Bruce, kontrolünden çıkan hile ağında kaybolmaya başlar. Çevirdiği oyundan şüphelenen meslektaşları, geçmişi, kayıp eşi ve felce uğratan uyuşturucu alışkanlığı içinde yitip giden Bruce’a bir oyun oynarlar.

Artılar

  • James McAvoy, Shauna Macdonald ve  Joanne Froggatt başarılı bir oyunculuk sergilemişler.
  • Genellikle geniş mekanların tercih edildiği filmin görsel atmosferini beğendim.

Eksiler

  • Genel anlamda orta seviyede bir film olmuş.
  • Filmin sonunda Carole’nin aslında onun varlığına bürünen Bruce olduğunu görmek bence beklenildiği kadar şaşırtıcı bir etki yaratmadı.
  • Filmin bir bölümünde geçen Bruce ve Bladesey’in Almanya tatili genel hikaye akışı içerisinde çok absürd ve gereksiz durmuş.
  • Bladesey’in filmin hikayesine dahil olma biçimi ve filmdeki sürekliliği pek başarılı değil gibi geldi bana.

Keşif

  • Fotokopi makinesini Recep İvedik tarzında kullanma deneyimi ilginçti.
  • Bladesey karakterinde yer yer Mr. Bean (Rowan Atkinson) tarzı davranışlar mevcut. Bu arada Bladesey filmde İngiliz bir karakteri canlandırıyor tıpkı Mr. Bean gibi.
  • Bruce’un intihar girişiminde kendini asma aracı olarak Mary’nin onun için ördüğü atkıyı kullanması ilginç bir detaydı.
  • Mary’nin çocuğunun erkek olması ile Bruce’un aynı yaşlarda ölen erkek kardeşi arasında bir bağlantı kurulabilir diye düşündüm.
  • Bruce, kardeşinin ölümüne neden olduğuna dair çektiği vicdan azabından dolayı yer yer sanrılar görmekte ve sesler duymaktadır. Hikayedeki bu uygulama bana “Mustafa Hakkında Her Şey” (Yönetmen: Çağan Irmak) filminde Mustafa (Fikret Kuşkan) ve onun gizemli geçmişi ile olan ilişkisini hatırlattı.
  • Bruce karakterinin film içerisindeki genel kişilik özellikleri ve davranışlarını “Dom Hemingway” (Yönetmen: Richard Shepard) filminin Dom Hemingway’ine (Jude Law) benzettim.
  • Eddie Marsan ve Joanne Froggatt ikilisi “Durgun Hayat” (Yönetmen: Uberto Pasolini) filminde de beraber yer almışlardı.
  • Bir sahnede Bruce, eşi Carole ve kızı Stacey’in yer aldığı bir videoyu izlemektedir. Derken Bruce Carole’nin ekranda olduğu bir anda videoyu durdurur. Sonra Bunty’yi arayıp telefon seksi yapar. Bruce’un duygusal patlaması bir anda biyolojik patlamaya kendini bırakıvermiştir. Tam bir erkek kafası hali yani 🙂

Öylesine

  • “Sanrılar ve Pislikler”
  • “Bruce Hakkında Her Şey”
  • “Terfin varsa gelir Yemenden; terfin yoksa ne gelir elden”
  • “Pislikler de Sever”
  • Bruce’in mottosu “Pislik at izi kalsın” olur herhalde 🙂

Kış Uykusu

image

8.5 out of 10 stars (8,5 / 10)

Filmin Künyesi:

KIŞ UYKUSU | WINTER SLEEP | Yönetmen:  Nuri Bilge Ceylan  / Oyuncular: Haluk Bilginer (Aydın), Melisa Sözen (Nihal), Demet Akbağ (Necla), Mehmet Ali Nuroğlu (Timur), Ayberk Pekcan (Hidayet), Serhat Mustafa Kılıç (Hamdi), Nejat İşler (İsmail), Tamer Levent (Süavi), Nadir Sarıbacak (Levent), Emirhan Doruktutan (İlyas), Ekrem İlhan (Ekrem), Rabia Özel (Fatma), Fatma Deniz Yıldız (Sevda)  / Türkiye / 2014 / Renkli / 196´

Sinopsis:

Aydın emekli bir tiyatrocudur; oyunculuğu bıraktıktan sonra Kapadokya’ya babasından yadigar kalan butik oteli işletmek için geri döner. Aydın o günden sonra başlayan kış uykusu bu gözlerden ırak otelin içerisindeki gündelikleriyle, kah yerel bir gazeteye köşe yazıları yazarak kah her zaman niyetlendiği ancak bir türlü başlayamadığı tiyatro tarihi kitabını yazmayı düşünerek geçer. Tüm bu süreçte hayatında iki kadın vardır: Kendisine her anlamda uzak ve soğuk davranan genç karısı Nihal ve boşandıktan sonra yanlarına taşınan kız kardeşi Necla… Kışın bastırması ve artan kar yağışı bu küçük taşrada en çok Aydın’ın sinirlerine dokunur ve onu uzaklara gitmeye teşvik eder…

Artılar

  • Haluk Bilginer ve Demet Akbağ olağanüstü bir oyunculuk sergilemişler.
  • Filmin sakin ve dingin çekimleri gerçekten ustaca.
  • Filmin içerisine sinen klasik müzik dokunuşları çok yerinde kullanılmış.
  • Ayberk Pekcan oldukça başarılı bir oyunculuk sergilemiş.
  • Serhat Mustafa Kılıç’ın oyunculuğu başarılıydı.
  • Senaryo oldukça başarılı.
  • Melisa Sözen’deki duru oyunculuk oldukça başarılı.
  • Uzun süren ve genellikle de karanlık atmosferde geçen bir film olmasına rağmen tempo hiç düşmüyor ve izleyenlerin filmin içerisinde kalması ustalıkla sağlanıyor.

Eksiler

  • Necla’nın filmden birdenbire çıkmasını olumsuz buldum. Daha yumuşak bir çıkış olabilirdi sanki.
  • Hamdi Hoca ve ailesine yardım olarak teklif edilen parayı ateşe atan kardeşi İsmail’in tavrına Nihal’in aşırı derecede şaşırması bana biraz garip geldi.
  • Filmin finali bana biraz fazla iyimser ve romantik geldi.

Keşif

  • Filmden bir replik: “Susarak eleştirmek konusundan uzmandır o”
  • Aydın ile Necla arasında o uzun süren geçmişle hesaplaşma sahnesi bana, “Güz Sonatı” (Yönetmen: Ingmar Bergman) filminde Anne Charlotte (Ingrid Bergman) ile kızı Eva (Liv Ullmann) arasındaki benzer bir sahneyi hatırlattı. Demet Akbağ’ın gözlüklü hali de Liv Ullmann’ı andırmadı değil 🙂
  • Aydın karakterinde sanki biraz kendimi gördüm.
  • Karakterlerin isminde de ayrı bir ermişlik-bilgelik var sanki : Aydın, Hidayet, Hamdi. “Aydın, hamdederse belki hidayete ulaşır”
  • İsmail ve oğlu İlyas arasındaki ilişkide Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail arasındaki ilişkiye benzer bir şey sezinledim. Hz.İbrahim oğlu Hz.İsmail’i kurban etmek ister ve Hz. İsmail gözünü kırpmadan bunu kabul eder. Filmimizde de baba İsmail, Aydın Bey’in kırılan araba camı için oğluna bir tokat atarak onu kurban eder. Oğul İlyas ise hiç karşı çıkmaz babasının bu isteğine.
  • Hamdi ve yeğeni İlyas özür dilemek için Aydın Bey’in evine gelirler. Burada İlyas bayılır ve kamera aniden yılkı atlarına çok sert bir geçiş yapar.
  • Aydın, karşılaştığı/konuştuğu her kişiden mesleği ya da meziyeti ne olursa olsun hep kendisinin üstün olduğunu düşünüyor.
  • Aydın’ın, yerel gazeteye kendince “dünyayı kurtaracak” yazılarını kaleme alma isteğini sürekli dile getirmesi bana, “Çöpçüler Kralı” (Yönetmen: Zeki Ökten) filmindeki “Yazıcam bunu gazeteye” diyen apartman sakini emekli amcayı (Ertuğrul Bilda) hatırlattı.
  • Bir sahnede Aydın, arkadaşı Süavi ve eşi Nihal Aydın’ın çalışma odasında konuşmaktadırlar. Bu sahnede Süavi’nin konuştuğu sırada kameranın onu çektiği açıda ekranda bir de Nihal’in yansımasını görürüz.
  • Aydın’ın, gecenin bir vakti atın yanına gittiği sahne muhteşemdi. Bu sahne bana, “Yumurta” (Yönetmen: Semih Kaplanoğlu) filminde gecenin ıssızlığında köpeklerin yanında kalan Yusuf (Nejat İşler) karakterini anımsattı.
  • İlyas’ın, Aydın’ın arabasının camını kırması tüm o mükemmel gözüken “aydın yaşamın” yavaş yavaş karanlığa gömülmesine neden oluyor.
  • Aydın’ın odasında, yazmaya çalıştığı “Bir Ömür Tiyatro” kitabına arka plan olacak şekilde tiyatro ile ilgili eşyaların bulunmasını oldukça anlamlı buldum.
  • Nihal’in, odasında Aydın ile aralarında geçen tartışma sahnesi çok iyiydi. Odadaki sobanın içinde yanan tahta parçalarından gelen o sesler sanki karakterlerimizin içlerinden bir şeyler koptuğuna işaret ediyordu.
  • Gardaki sahnede bankta oturan adamın soğuk oluyor diye kenara yanaşmayarak Aydın ve Hidayet’in yan yana oturmasını engellemesi çok doğaldı.
  • “Bir Zamanlar Anadolu’da” (Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan) filminde insan bedenine yapılan otopsi bu filmde insan ruhuna yapılıyor.
  • “Bir Zamanlar Anadolu’da” bence bu filmin daha önünde.
  • Süavi’nin evinde beraber yemek yiyip daha sonra da sarhoş olup kafayı bulan Süavi, Aydın ve Levent karakterleri bana Kuzey Avrupa filmlerini anımsattı.
  • İsmail’in, Nihal’in verdiği paranın ederine ilişkin nedenleri ortaya dökmesi aslında tam da Aydın’ın istediği meşhur çizelge kullanılması isteğini karşılar gibiydi.
  • Aydın karakterinde “Yaban Çilekleri” (Yönetmen: Ingmar Bergman) filmindeki Profesör Isak Borg (Victor Sjöström) ile “Aynanın İçinden” (Yönetmen: Ingmar Bergman) filmindeki David (Gunnar Björnstrand) karakterlerinin bir karışımı vardı sanki.
  • Filmin açılış sekansındaki son sahnede karşımızda sırtı bize dönük pencerenin önünde duran Aydın yer almaktadır. Kamera yavaş yavaş arkadan Aydın’a yaklaşır ve en son noktada onun zihnine doğru girip bizi karanlığa boğar. Ve Kış Uykusu artık başlamıştır.
  • Bergmanvari bir film olmuş.
  • Filmin açılışında bir turist kafilesini Kapadokya’da Peri Bacalarını keşfederken görüyoruz. Bu sahne bana, “Muhteşem Güzellik” (Yönetmen: Paolo Sorrentino) filminin açılış sahnesinde turist kafilesinin Roma’yı keşfetme bölümünü hatırlattı.

Öylesine

  • “Bozkırın Aydını”
  • “Kış Sonatı”
  • “Kibre meyalim vallahi dertten”

Diva

image

Filmin Künyesi:

DİVA | DIVA | DIVA HUA LI ZI JUN | Yönetmen:  Heiward Mak  / Oyuncular: Joey Yung, Chapman To, Hu Ge, Meg Lam, Carlos Chan  / Hong Kong / 2012 / Renkli / 102´

Sinopsis:

J, menajeri Kin-sun tarafından bir diva olmaya sevk edilir. Bir konser sırasında sesini kaybedince, ortadan yok olur ve görme engelli bir masörle beklenmedik bir ilişki içine girer. Bu sırada Kin-sun, kariyeriyle aşkı arasında seçim yapması gereken Red adlı bir başka şarkıcıyla ilgilenmeye başlar. J geri dönüp Red’e yardım ederken, kendi kariyerini sürdürmesi için baskı altına girer.

Artılar

  • Genel anlamda beğendiğim bir film oldu.
  • J ve Kin-sun karakterlerindeki oyunculuklar oldukça başarılı.
  • Filmin görsel atmosferi, dekor ve kostüm tasarımları başarılı.

Eksiler

  • Red karakterinin filmde bayağı da bir süre yer almasına rağmen yeterince seyirci ile özdeşleşemediğini düşünüyorum. J’nin Fi ile olan rekabeti üzerine kurulan bir film olsa daha mı iyi olurdu diye düşünmeden edemedim.
  • İntihar girişiminden sonra hayata geri dönen J’yi birdenbire üzerinde “emekli öğretmen” temalı giysilerle görmeye başlıyoruz. Bu dönüşüm sanki çok hızlı oldu 🙂
  • Şarkıcılık dünyasına ilişkin bildik konulara göndermeler yapan pek yeni bir şey söylemeyen bir film olmuş.

Keşif

  • Filmin son sahnesinde J, veliahdı olan Red ile konuşuyor. J, Red’e onda kendi ilk zamanlarını gördüğünü söylüyor. Bu sahne bana “Banker Bilo” (Yönetmen: Ertem Eğilmez) filminde Banker Mahmut’a (Şener Şen) kayınbabası Tefeci Ali’nin (Ali Şen) söylediği şu sözleri anımsattı : “10 yıl evvel İstanbul’a gelen Çulsuz Ali’ye çok benziyon”
  • Bir sahnede kocaman bir yatak odasında J ile menajeri Kin-sun konuşurlar. Sonrasında J o büyük odada tek başına kalır. Kameranın burada bize J’yi gösterdiği açı oldukça güzeldi.
  • Red ve sevgilisi bir sahnede arkalarına ışıltılı Hong Kong caddelerinin bir görüntüsünü de alarak farlar altında öpüşürler. Bu sahnedeki çekim başarılıydı.
  • Menajer Kin-sun’u film boyunca hep aynı siyah renkli takım içerisinde görüyoruz.
  • Menajerin çalışma ofisindeki dekor tasarımı gerçekten şarkıcı adaylarını büyüleyici bir tarzda hazırlanmış.

Öylesine

  • “Sen Divasın Büyük Düşün”
  • “Şöhret soğuk yenen bir yemektir”
  • “Yıldızlar da kayar,
    Durmaz yerinde,
    Solar sahne performansın,
    Kalmaz sesinde”

Arsız Kocam

image

Filmin Künyesi:

ARSIZ KOCAM | MY SASSY HUSBAND | Yönetmen:  James Yuen  / Oyuncular: Ekin Cheng (13. Cheung), Charlene Choi (Yoyo Ma), Zhang Xinyi (Tung Yi/Zhang Xin Yi), Jones Xu (Francis Lin/Jeremy Xu), Joyce Cheng (Nana), Cho-lam Wong (Bay Lee), J.J. Jia (Bayan Lee)  / Hong Kong / 2012 / Renkli / 107´

Sinopsis:

Başrollerinde Hong Kong’un ünlü yıldızlarının oynadığı eğlenceli bir romantik komedi. Sam ve Yo Yo aralarındaki büyük yaş farkına rağmen, ailelerinin verdiği sözü yerine getirmek için evlenirler. Ancak on yıl içinde birbirlerine aşık olurlar. Sam orta yaş bunalımı geçirirken Yo Yo istekli davranmaya devam edince, birbirlerine daha fazla direnemez hale gelirler. Evliliklerinin ardındaki sırrı öğrenerek, yeni bir hayata başlarlar.

Artılar

  • Charlene Choi’nin oyunculuğu başarılıydı.
  • Yan rolde yer alan kapı komşusu çift oldukça eğlenceliydi.
  • Filmin görüntü kalitesi oldukça berraktı.
  • Müzik kullanımları yerindeydi.

Eksiler

  • Filmi genel anlamda beğenmedim.
  • Filmdeki kimi bölümler sinemadan daha çok klip/dizi formatındaydı.

Keşif

  • Filmde üniversitede ders veren 13. Cheung’un LOVE (AŞK) için önerdiği bir formül şöyleydi : CHEAT (ALDATMA)
    Care (İlgi)
    Hope (Umut)
    Eroticism (Erotizm)
    Argument (Tartışma)
    Tattoo (Dövme)
  • Yoyo ismi gibi gelgitleri olan bir karakter 🙂
  • Okulda misafir öğrenci olan Tung Yi’nin psikoloji ile ilgili hocası 13. Cheung’dan daha donanımlı olması ilginçti.
  • 13. Cheung ve Yoyo çiftinin gençlik günlerine ilişkin görüntülerde kamera formatının değişmesini iyi bir tercih olarak yorumladım.
  • Yoyo’ların kaldıkları apartmanın da asansörü maşallah kaç kişilik 🙂
  • Yoyo’nun, 13. Cheung ile ilişkilerindeki problemler sırasında butiğini ara ara aşağıdaki gibi nedenlerle kapatma sahneleri hoştu 🙂
    Regl oldum – Kapalıyız
    Moralim Bozuk – Kapalıyız

Öylesine

  • Bulunamadı.

Siyah Gökyüzü

image

Filmin Künyesi:

SİYAH GÖKYÜZÜ | CIELO NEGRO | Yönetmen:  Manuel Mur Oti   / Oyuncular: Susana Canales (Emilia), Fernando Rey (Ángel López Veiga), Luis Prendes (Ricardo Fortun), Teresa Casal, Manuel Arbó, Rafael Bardem, Julia Caba Alba (Fermina), Raúl Cancio, Casimiro Hurtado (Pepe), José Isbert, Manolo Morán  / İspanya / 1951 / Siyah-Beyaz / 90´

Sinopsis:

Emilia moda evinde çalışan mütevazı bir kadındır ve aşıktır. Sevgilisi ile bir şenliğe katılmak üzere çalıştığı yerden izinsiz bir kıyafet alır. Ancak işler beklediği gibi gitmez: Hırsızlığı ortaya çıkar, işinden atılır ve bu daha başlangıçtır.

Artılar

  • Susana Canales ve Fernando Rey oyunculukları oldukça başarılı.
  • Emilia’nın şair Ángel’i evinde basıp onu Fortun’un yerine geçmesi için ikna ettiği sahne oldukça iyi çekilmiş.
  • Şair Ángel’in kafede Lola ile buluşup Emilia’nın mektuplarına Fortun’un adına cevap yazığı sahneler güzeldi.

Eksiler

  • Panayır gecesinden sonra Fortun’un Emilia’ya bir daha hiç ulaşmamasını ya da haber vermemesini garip karşıladım.
  • Emilia’nın, gözlükleri kırıldıktan sonra rahatsız olan gözlerinin çaresine hemen bakmaması kararını pek anlaşılır bulmadım.

Keşif

  • Emilia’nın filmin finalinde Kiliseye doğru koşusu bana “Cennette Savaş” (Yönetmen: Carlos Reygadas) filminde Marcos’un (Marcos Hernández) benzer o uzun süreli Kiliseye olan yolculuğunu hatırlattı.
  • Filmden bir replik: “Taksiler telgraf gibidir”
  • Emilia şair Ángel López Veiga’nın evine gider. Angel yatağında uzanmış Euripides’in Tragedyalarını okumaktadır. Emilia ona şöyle cevap verir: “Benim kendi tragedyalarım var zaten”
  • Emilia’nın çalıştığı moda evinde kötü kadın rolündeki Lola bana Yeşilçam’ın klasik kötü kadınlarından Lale Belkıs’ı hatırlattı.
  • Moda evinde arkadaşlarının Emilia’yı aşk konusunda işletmeleri bana “Sev Kardeşim” (Yönetmen: Ertem Eğilmez) filminde Alev’in (Hülya Koçyiğit) benzer işletilme sahnesini hatırlattı.
  • Panayır yerinde yağmurun yaklaştığı gözükmesine rağmen Emilia, Fortun ile biraz daha fazla zaman geçirmekte ısrar eder. Sonunda hem Emilia hem de Fortun aşırı derecede ıslanırlar. Fortun, herhalde içinden Emilia’ya şöyle demiştir “Çöpçüler Kralı” (Yönetmen: Zeki Ökten) filmine ithafen: “Lan Emilia! Kendini ıslatıncaya kadar uğraştın be” 🙂
  • Emilia’nın oturduğu evin kapıcısı ile temizlikçi arasındaki gündelik diyaloglar bana  “Çöpçüler Kralı” (Yönetmen: Zeki Ökten) filminde Çöpçü Abdi Şakrak (Kemal Sunal) ile Kapıcı İsmail (Türker Tekin) arasındaki diyalogları hatırlattı.
  • Filmin sonlarına doğu işlerin birden uhrevi boyut kazanması şaşırtıcıydı.
  • Filmden bir replik: “Mutluluk daha yavaş öldürür çünkü daha az uğrar bize”

Öylesine

  • “Çanlar Emilia İçin Çalıyor”
  • “Kahve ve Poğaça”
  • “Siyah Gökyüzü: Bir Panayır Hikayesi”