Daire

image

Filmin Künyesi:

DAİRE | Yönetmen:  Atıl İnaç / Oyuncular: Fatih Al, Nazan Kesal, Erol Babaoğlu / Türkiye / 2013 / Renkli / 91´

Sinopsis:

İnsan bazen bir delilik yapar.

Zamanın Soytarılığına İnat Hayatla Düello Yapanların Hikayesi

Bazen insan en aptalca ve saçma görünen şeyi yapar. Herşeyin üzerine geldiğini ve bunu umursamadığını göstermek ister. Hayatla inatlaşmanın keyfi gizlidir bu kararlarda.

“Daire” üniversitedeki öğretim görevini kaybettikten sonra kullanılmayan bir havaalanında güvenlik görevlisi olarak çalışmayı seçen Feramus ile çalıştığı belediye
tiyatrosu kapatılınca hayatla inatlaşmak adına bir camide ölü yıkayıcı olmayı kabul eden Betül’ün fırsat bulamadıkları hüzünlü aşkları etrafında gelişir.
Yaşamakta olduğumuz sert değişim dönemini konu alan “Daire“ sıradışı güçlükler, engeller, durumlar karşısında döngüsel olarak daha sıra dışı çarelere, daha şaşırtıcı meydan okumalara cürret eden karakterlerin kullanılmayan bir havaalanı etrafında gelişen trajikomik hikayesini seyirci ile buluşturuyor.

“Daire” 2011 yılında Güneydoğu Avrupa film network’ü kapsamında üç ayrı ülkede senaryo, produksiyon ve dağıtım workshop’unda yeraldı. 2011 yılında İstanbul Film Festivali Türkiye-Fransa ortak yapım platformuna seçildi. Aynı yıl İtalya Trieste ortak yapım workshop’ına ve 2013 yılında Karlovy Vary Uluslararası Film Festivali’nin “Geliştirme Aşamasında olan Filmler” seçkisine davet alan “Daire “ Ulusal Premierini Adana Altın Koza Film Festivalinde gerçekleştirdi ve Film Yön En İyi Yönetmen Ödülüne değer bulundu. Filmin yapımcılığını Lacivert Film Üstleniyor.

Artılar

  • “Betül” rolünde Nazan Kesal ve “Feramus” rolünde Fatih Al’ın oyunculukları başarılı.
  • Devlet – Bürokrasi – Birey üçgenindeki açmazlara ilişkin dokundurmalar genellikle yerindeydi.
  • Havaalanında güvenlik görevlisi olarak çalışan Arif (Erol Babaoğlu) filmin mizahı boyutuna önemli ölçüde katkıda bulunmuş.

Eksiler

  • Betül’ün, yanlarına yeni taşınan Feramus’un geçmişi hakkında hiç bilgi öğrenmek istememesi ; evine ilk davet ettiği gece Feramus’tan onlarla kalmasını istemesi gibi durumlar inandırıcılık anlamında problemli gibi geldi bana.
  • Feramus’un, babası, eşi ve çocuğu ile ilgili gördüğü rüya sahnelerinin daha çok felsefi sözlerle donatılmış olması, bu sahnelerin  filmin genel dilinden biraz ayrıksı kalmasına neden olmuş.

Keşif

  • Filmin hikayesinde Feramus’un ıssız bir havalimanında çalışması kurgusu bana, “Gişe Memuru” (Yönetmen: Tolga Karaçelik) filminde Kenan (Serkan Ercan) karakterinin ıssız bir otoyola gişe memuru olarak sürülmesini anımsattı.
  • Filmde ilginç bir performans oyununa tanık oluyoruz. Önce Arif karakterinin sergilediği, filmin sonlarına doğru ise Feramus’un bayrağı Arif’ten devraldığı bir oyun bu. Oyunun amacı ipe boynunu geçirerek havada en uzun süre asılı kalmaya dayanıyor. Sanki bizim kelimelerle oynadığımız “Adam Asmaca” oyunun farklı bir versiyonu gibi. Kelimelerin yerini insanlar ve onların duyguları alıyor bu oyunda.
  • Çalıştığı tiyatronun kapatılması ile yine belediyenin açtığı “ölü yıkayıcılığı” (Gassal) işine talip olan Betül karakterini canlandıran Nazan Kesal, “Saç” (Yönetmen: Tayfun Pirselimoğlu) filminde eşi gassal olan Meryem karakterine hayat vermişti.
  • Filmin genelinde bir ölüm temasının hakim olduğunu söyleyebiliriz.
    Fermaus: Baba ölü ; Eşi ve çocuğu onun için ölüden farksız ; Kedisi Gece (isim bir anlamda ölümü de çağrıştırıyor) filmin sonunda ölüyor.
    Betül: Eşi ölü ; Ölümcül hastalığa yakalanan kızı filmin sonunda ölüyor.
    Havaalanı: Ölü yatırım.
  • Feramus’un hiçlikten geçilmeyen havaalanında Nietzsche okumasını oldukça manidar buldum 🙂
  • Feramus’un sakin yapısında ve tavırlarında, “Bir Zamanlar Anadolu’da” (Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan) filmindeki Doktor Cemal (Muhammet Uzuner) karakterinin yansımasını gördüm.

Öylesine

  •  “Havaalanı Memuru”.
  • “Ferminal”.

Muhteşem Güzellik

image

Filmin Künyesi:

MUHTEŞEM GÜZELLİK | THE GREAT BEAUTY | LA GRANDE BELLEZZA | Yönetmen:  Paolo Sorrentino / Oyuncular: Toni Servillo, Carlo Verdone, Sabrina Ferilli / İtalya / 2012 / Renkli / 142´

Sinopsis:
Altın Küre Ödülleri’nde En İyi Yabancı Film; Avrupa Film Ödülleri’nde En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Kurgu ödüllerini kazanan ve 86. Akademi Ödülleri’nde En İyi Yabancı Film dalında Oscar’a aday olan Muhteşem Güzellik / The Great Beauty”, senenin en çok övgü alan filmlerinden biri. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan ve Fellini’nin başyapıtı Tatlı Hayat’a benzetilen film, adeta Roma’ya ithaf edilmiş rengarenk bir aşk mektubu niteliğinde. Il Divo ve Olmak İstediğim Yer’in yönetmeni Paolo Sorrentino’nun yönettiği film, BAFTA’da da En İyi Yabancı Film adayları arasında yer alıyor. Büyüleyici ve görkemli atmosferiyle bir Roma yazı… İlerleyen yaşına rağmen karşı konulamaz bir cazibesi olan yakışıklı Jep Gamberdella, şehrin tadını sonuna kadar çıkarmaktadır. Şık akşam yemeklerinden çılgın partilere koşar. Kıvrak zekası ve mizahi kişiliğiyle her zaman baştan çıkarıcı ve bağımlılık yapan biri olmuştur. Aynı zamanda bir yazar olan Jep, gençliğinde ödül aldığı kitabı ile büyük bir başarı yakalar ve Roma yüksek sosyetesinde önemli bir itibar edinerek ihtişamlı bir hayat sürmeye başlar. Roma’nın en güzel manzaralı evlerinden birinde oturan Jep, terasında eğlenceli partilere ev sahipliği yapar. Takındığı alaycı tavır ile dejenere olmuş insanları ve hayal kırıklıklarını maskeleyerek dünyayı biraz daha iyi bir yer olarak görmeye çalışır. Onun için masumiyetini koruyan tek şey hala hayallerinde yaşattığı eski aşkıdır. Artık yeniden kalemi kağıdı eline almanın zamanı gelmiştir, ancak güzelliğiyle insanı etkisiz hale getiren bu göz kamaştırıcı şehirde içinde biriken derin yorgunluğun üstesinden gelebilecek midir?

Artılar

  • “Jep Gambardella” rolünde Toni Servillo’nun oyunculuğu olağanüstü.
  • Filmin çok katmanlı yapısı ustaca yönetilmiş.
  • Roma şehrine ilişkin kullanılan görüntüler gerçekten bir harika.
  • Filmde ara ara dış ses olarak yer alan Jep’in konuşmaları filme olumlu yönde güç katmış.
  • Jep’in evinde düzenlediği geleneksel dost meclislerinin birinde, arkadaşı Stefania’ya (Galatea Ranzi) onun gerçeklerini yüzüne karşı anlattığı sahne oldukça etkileyiciydi.
  • Yan rolde gördüğümüz ‘yaramaz’ Lello Cava (Carlo Buccirosso) ve ‘cüce’ editör karakterleri filme oldukça renk katmış.

Eksiler

  • İçinde birçok hikaye ve görsel barındıran filmin, zaman zaman okunabilirliği zorlaştırdığını hissettim.
  • Jep’in en yakın arkadaşlarından Romano (Carlo Verdone) ile sevgilisi arasında film boyunca yaşananlar, filmin geneli içerisinde biraz zayıf ve yapmacık duran bir hikaye olmuş.

Keşif

  • “Gece” (Yönetmen: Michelangelo Antonioni) filminde başroldeki yazar Giovanni Pontano (Marcello Mastroianni) karakteri ile bu filmdeki Jep karakteri arasında bir paralellik kurdum. İki filmde de bir bakıma yaratıcılığında tıkanma yaşayan bir yazar figürü görüyoruz.
  • “Batan Güneş” (Yönetmen: Michelangelo Antonioni) filminde başroldeki Vittoria (Monica Vitti) karakteri için nasıl güneş hep batıyorsa; bu filmdeki Jep için ise güneş hiç batmıyor sanki.
  • Jep’in film boyunca 65 yaşına kadarki yaşamını muhasebe etmesi, geçmişe gitmesi, özeleştiriler yapması vb. noktalar bana “Yaban Çilekleri” (Yönetmen: Ingmar Bergman) filminde benzer bir yol/tutum izleyen başroldeki Dr. Isak Borg (Victor Sjöström) karakterini anımsattı.

Öylesine

  •  “Görsel Olmak İstediğim Yer”.
  • “Batmayan Güneş”.

FerahFeza

image

Filmin Künyesi:

FERAHFEZA | Yönetmen: Elif Refiğ / Oyuncular: Uğur Uzunel, Mert Asutay, Sitare Akbaş, Rıza Akın, Hüseyin Sevimli, Şebnem Köstem / Türkiye / 2012 / Renkli / 97´

Sinopsis:
Yirmi yaşındaki hayalperest Ali, Tuzla bölgesinde mal tedarikçisi olarak çalışmaktadır. Baskıcı babasının buyrukları kabus gibidir ve zorla da olsa yerine getirmeye çalışır. Tek arkadaşı Kısmet’tir; en büyük zevkleri ise gece olduğunda yakınlardaki tepeliğe tırmanıp şehri seyretmektir. Bu sıradan görünen hayatının içerisinde Ali, tesadüflere büyük anlamlar yükler ve onu daha güzel bir hayata götüreceğine inandığı işaretleri takip eder. Bu gecelerden birinde şehrin ışıklarını farklı bir noktadan görmek ister ve bir kuleye tırmanır. Bu farklı bakış açısı ona, duvarda yarım kalmış bir gemi grafitisi hediye edecektir. Ali, duvara bu çizimi yapan kişiyi bulması gerektiğine kendisini ikna eder. Bu gizemli kişi ona “Vamos”u bulmakta yardım edecek ve bu yerlerden uzaklara gitmesini sağlayacaktır…

Elif Refiğ’in ilk uzun metrajlı sinema filmi olan yapım iki gencin tesadüfen tanışmaları ve beraber çıktıkları yolculuğu beyazperdeye taşıyor…

Artılar

  • “Eda” rolünde Sitare Akbaş’ın oyunculuğu oldukça başarılı.
  • Ali’ye (Uğur Uzunel) yıldırım çarptığı ve sonra şiddetli bir yağmurun başladığı sahne güzel çekilmiş.

Eksiler

  • Yıllar önce ailesini terk edip daha sonra geri döndüğünü öğrendiğimiz Eda’nın babasının, anne tarafından çok çabuk affediliyor olması inandırıcılık anlamında bana biraz zayıf kalıyor gibi geldi.
  • Ali’nin biraz ani bir kararla gemi hayalinden vazgeçip babasının yanında çalışmaya başlamasını biraz sert bir geçiş olarak yorumladım.

Keşif

  • Ali’nin peşine düştüğü geminin ismi “Vamos”. Vamos, İspanyolca’da “Haydi” anlamına geliyor. Rüyasında Ali’nin karşısına çıkan bu gemi, ona haydi gel peşimden diyor belki de.
  • Ali Eda’da anne sevgisini; Eda da Ali’de baba sevgisini buluyor.
  • Ali’nin hayat içerisindeki durumu bana Orhan Veli’nin “Anlatamıyorum” şiirini hatırlattı.
  • Eda’ların evinde yaşanan iki sahnedeki “kavanoz kapağı açma” olayını şu şekilde yorumladım. Baba yokken anne kavanozu açamadığında kızı Eda’dan yardım isterken, baba geldikten sonra Eda’yı es geçerek direkt ondan yardım istiyor. Baba figürünün güç temsilini kavanoz kapağını açma üzerinden yorumlayabiliriz.
  • Babası Raif’in (Mert Asutay) biraz zorla da olsa Ali’yi alarak, baba-oğul felekten bir gece çalmak için meyhaneye gittikleri sahnedeyiz. Babanın Ali’den ısrarla meze söylemesini istemesinin sonucunda, Ali’nin meze olarak “Şakşuka” istemesini, “Bir Zamanlar Anadolu’da” (Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan) filminde katil zanlısı Kenan’ın kardeşinin (Burhan Yıldız), köydeki evde geçen yemek sahnesinde kola istemesine benzettim.
  • Ali’nin babasının kedisi Ejder’e gösterdiği sevgi bir bakıma çocuğuna olan sevgisizliğin yansıması oluyor.

Öylesine

  •  “Bir Geminin Peşinde”.

Sen Şarkılarını Söyle

image

Filmin Künyesi:

INSIDE LLEWYN DAVIS | SEN ŞARKILARINI SÖYLE | Yönetmen: Ethan Coen, Joel Coen / Oyuncular: Oscar Isaac, Carey Mulligan, Justin Timberlake, Ethan Phillips, John Goodman, Garrett Hedlund, Adam Driver, F. Murray Abraham / ABD/ 2013 / Renkli / 105´

Sinopsis:
Yer 1960’lı yılların Amerikası, New York. Manhattan’ın hareketli müzik piyasasında tutunmaya çalışan genç Llewyn Davis, hayatını müzikle kazanmak ve sanatını icra edebilmek için her yolu denemektedir. Halkın önünde saygın bir yere sahip olmak isteyen Davis, bir yandan da şehrin acımasız koşulları altında yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Fakat başını sokabileceği bir evi olmadan eski kız arkadaşı Jean Berkey’in kanepesiyle, kız kardeşinin kendisinden yakınmaları arasında gidip gelir. Dönemin önemli menajerlerinden Bud Grossman’a müziği, plağının bir kopyasını dinletmek tek hedefidir…

Coen Kardeşler’in müzikle dramı harmanladıkları film ünlü folk müzik sanatçısı Dave Van Ronk’un hayatından ilhamla yola çıkıyor. 2013 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan filmin başrolünde Oscar Isaac yer alırken, kendisine Justin Timberlake, John Goodman ve Carey Mulligan eşlik ediyor.

Artılar

  • “Llewyn Davis” rolünde Oscar Isaac’ın oyunculuğu başarılı.
  • “Jean” rolünde Carey Mulligan’ın oyunculuğu da oldukça etkileyiciydi.
  • Filmde bir karakter olarak da yorumlayabileceğimiz “Ulysses” isimli kedi öyküye oldukça renk katmış.
  • Jean ile bir kafede otururken Llewyn’in birden dışarıda gördüğü kediyi, kaybettiği kedi sanıp peşinden koşup yakaladığı sahne oldukça güzeldi.

Eksiler

  • Çok az da olsa zaman zaman filmde tempo düşüyor.
  • Jim (Justin Timberlake) ile Jean arasında bir aşk ilişkisi olduğuna pek inanamıyoruz. Bunu destekleyici sahne ya da diyalog filmde pek göremedik.

Keşif

  • Ulysses ve Llewyn ile bütünleşen paltosunun/ceketinin rengi aynı.
  • Evlerinde kaldıkları insanlar için Llewyn aslında sokakta bulunan bir kediden farksız. İnsanlar onu evlerinde bir süre misafir edebiliyorlar ama süreç uzadıkça da onu kapı dışarı etmek istiyorlar öz ablası bile olsa.
  • Llewyn’in ara ara sahneye çıktığı barın sahibini oynayan karakteri nedense “Bir Demet Tiyatro”daki “Saldıray Abi” (Settar Tanrıöğen) karakterine benzettim.

Öylesine

  •  “Llewyn Davis’in içinde Folkun Dışında”.
  • Günün sonunda/filmin sonunda Llewyn Davis ne yazık ki işin folkunu çıkarıyor.
  •  Llewyn Davis o kadar çabalıyor ama ortada folk yok yumurta da yok.

Kusursuzlar

image

Filmin Künyesi:

KUSURSUZLAR | Yönetmen: Ramin Matin / Oyuncular: Esra Bezen Bilgin, İpek Türktan Kaynak, İbrahim Selim, Mehmet Ali Nuroğlu, Suna Selen, Melih Düzenli / Türkiye / 2013 / Renkli / 95´

Sinopsis:
30’lu yaşlarındaki iki kız kardeş, çocukken gittikleri Ege kasabasındaki yazlıklarına, bu sefer başbaşa bir süre dinlenmeye ve kafa dinlenmeye giderler. Anneannelerinin evine, eski odalarına yerleşen Lale ve Yasemin başta sorunsuzca sahile gidip gelen, iyi anlaşan kız kardeşler gibi görünseler de, ikisinin de içinde kopan fırtınalar çok geçmeden su yüzüne çıkacaktır. Aralarındaki gerilim yan komşu Kerim’in hayatlarına girmesiyle iyice su yüzüne çıkar. Beraber geçirdikleri süre boyunca, geçmişten gelen ve halen kanayan yaralar peşlerini bırakmayacaktır. İlk uzun metrajlı işi olan Canavarlar Sofrası filmiyle ile yurt dışı ve yurt içi pek çok ödül alan Ramin Martin’in ikinci uzun metrajlı işi yine aile odaklı bir dram öyküsünü konu alıyor. Filmin oyuncu kadrosunda İpek Türktan, Esra Bezen Bilgin, Elif Tasçıoğlu, Suna Selen ve Mehmet Ali Nuroğlu gibi isimler yer alıyor

Artılar

  • “Yasemin” rolünde Esra Bezen Bilgin ve “Lale” rolünde İpek Türktan Kaynak olağanüstü bir oyunculuk sergilemişler.
  • Yönetim ve senaryo oldukça başarılı.
  • Filmde kullanılan müzikleri kimi sahneler için ilginç bulsam da genel olarak beğendim.
  • Tesisatçı ve çırağının Lale ve Yasemin’in evine geldiği sahnedeki diyaloglar ya da belki de diyalogsuzluklar (bakışlar daha bir önem kazanmıştı) oldukça doğal ve naifti.
  • Yasemin ve Lale’nin yazlığa geldikleri ilk akşam, evin bahçesinde yan yana yerde uzanırlarken yaptıkları sohbet sahnesi oldukça güzeldi. Burada kameranın tepeden çekim yapması iyi bir tercih olmuş.
  • Yasemin’in yazlıktayken dışarıya koşuya çıktığı bir sahnede yerde rastladığı cam kırıklarından kameranın Lale’nin sırtındaki yaralara kesme yapması çok güzel bir uygulama olmuş.
  • Kerim (İbrahim Selim), Yasemin ve Lale’nin balık restoranındaki yemek sahnesi yine çok güzel çekilen bir bölüm olmuş.
  • Filmin sonlarına doğru arabaları en sonunda bozularak yolda kalan Yasemin ve Lale’nin içinde bulundukları bu ıssız ortamda yaptıkları hesaplaşma/yüzleşme/iç dökme oldukça etkileyiciydi. Araba farının bir sorgu odası havası yaratması, rüzgarın şiddetinin hesaplaşmanın yönünü tayin etmesi gibi detaylar ise çok iyiydi.

Eksiler

  • Yasemin ve Lale’nin geçmişlerindeki muğlak noktalar biraz daha aydınlatılmış olsa daha iyi olur muydu diye düşünmeden edemedim.

Keşif

  • Lale karakterine hayat veren İpek Türktan Kaynak, sima ve rol açısından bana Füsun Demirel’in canlandırdığı iki TV dizisi karakterinin karışımını hatırlattı: “Sıdıka” dizisindeki “Safiye Saka” ile “Yalan Dünya” dizisindeki “Servet” karakterleri.
  • Tesisatçı çırağının Lale ve Yasemin’e olan bakışları bana “Bizimkiler” dizisinde yine bir tesisatçı çırağını canlandıran “Davut Usta”nın (Selçuk Uluergüven) yeğeni “Galip” (Mehmet Gülerbaşlı) karakterini hatırlattı.
  • Filmin başrollerinde yer alan iki kardeşin isimleri Yasemin ve Lale aynı anda birer çiçek adı. Çiçeklerin özellikleri ile karakterler arasında bir bağlantı olabileceğini hayal ettim. Yasemin bitkisi her mevsim çiçeklenebilirken; Lale bitkisi yılda bir defa çiçek açar. Filmde de Yasemin karakterini her daim çiçeklenmiş bir pozisyonda görüyoruz Lale’nin aksine.
  • Filmin jeneriğinde akan yazılarda kullanılan efekt/uygulama (araba farının yanıp sönmesi şeklinde yorumladım)  tercihini beğendim.

Öylesine

  •  Bulunamadı.

Özür Dilerim

image

Filmin Künyesi:

ÖZÜR DİLERİM | Yönetmen: Cemil Ağacıkoğlu / Oyuncular: Güven Kıraç, Sema Poyraz, Köksal Engür, Gökhan Kıraç, Deniz Denker, Serkan Ercan, Gamze Süner Atay, Ayten Uncuoğlu, Batur Belirdi / Türkiye / 2013 / DCP / Renkli / 85´

Sinopsis:
İlk uzun metrajlı filmi Eylül ile Altın Koza´dan En İyi Yönetmen ödülü alan Cemil Ağacıkoğlu, ikinci filminde zihinsel engelli bir adamın hüzünlü hikâyesini anlatıyor. Hayatı boyunca birine bağımlı yaşamak zorunda olan Selim´in geleceği, annesi Neriman Hanım´ın en büyük endişesidir. Zafer, kardeşi Selim´in sorunları yüzünden yıllardır aile içinde hep ikinci plana itilmiş hissediyordur kendini. Evlilik hazırlığı içinde olduğu Hale, annesiyle sorunlarından kaçmak için Zafer´e tutunmaya çalışmaktadır. Evde başlayan düğün hazırlıkları ve telaş, ailedeki gündemi değiştirir. Düğün yeri, salona doluşan kalabalık, gürültü ve telaş arasında Selim açılan kapıdan çıkar ve kaybolur. Selim´in gidişiyle ailede çözülmeler, iç hesaplaşmalar yaşanmaya başladığında, aileyi bir arada tutan bağın Selim olduğunun farkına varırlar. “Bizler tüm duyguları içimizde barındırdığımızı unutsak da Selim´ler her zaman bunu bize hatırlatacaktır. Gerçeğin ortasından baktığımızda bilinen ve en gerçek olan yol ilgi ve şefkattir.” – Cemil Ağacıkoğlu

Artılar

  • Selim rolünde Güven Kıraç’ın ve Neriman rolünde Sema Poyraz’ın oyunculukları başarılı.

Eksiler

  • Zafer (Gökhan Kıraç) ve Hale’nin (Deniz Denker) evlilik sonrasındaki planlarından bahsedildiği kimi sahnelerde konunun seyirciye aktarılmasında eksiklikler olduğunu düşünüyorum. Diğer yandan Zafer ve Hale karakterleri de aslında bu konuda tabi pek net değiller 🙂

Keşif

  • Kaybolan Selim’i arama çalışmaları sırasında Hale’nin Selim’e ilk defa “Selim abi” diye seslenişini duyuyoruz. Hale için Selim’in varlığı değil de sanki yokluğu bir anlam ifade ediyor diye düşündüm.
  • Zafer’in ailesinin ve Hale’nin annesi Serap’ın (Gamze Süner Atay) bir arada olduğu akşam yemeğinde en renkli giyinen karakterin Selim olmasını anlamlı buldum.
  • Selim’in zihinsel engeli var ama filmdeki diğer karakterlerin yaşamlarında da hep engeller olduğunu görüyoruz.
  • Baba Tevfik’in (Köksal Engür) yine aynı akşam yemeğinde oğlu Zafer’in evlenip gidecek olması üzerine eşine dönüp söylediği “Neriman, bir başımıza kalacağız.” cümlesi önemli. Buradan Tevfik’in diğer oğlu Selim’i önemsemediği ya da yok saydığı anlamını çıkarabiliriz.
  • Anne Neriman’ın neredeyse her sahnesinde yüzünde yer alan “acı” ifadeyi görmek mümkün. Özellikle iki sahneyi öne çıkarmak istiyorum:
                Evin balkonunda elini başına dayayıp tek başına oturduğu sahne.
                Gece yatağa girdiği bir sahnede kameraya doğru baktığı an.
  • Düğün gününde iki annenin de (Neriman ve Serap) siyah renkte elbise giymelerini iki şekilde yorumladım
                  İki anne de aslında bu evliliği çok onaylamıyor.
                  Siyah giyerek sanki bir matemi çağırdılar ve Selim kayboldu.
  • Bu filmdeki Tevfik – Neriman çiftini benzer şekilde engelli bir çocuğa sahip olan “Tamam Mıyız” (Yönetmen: Çağan Irmak) filmindeki İsmail – Feride (Gürkan Uygun – Zuhal Gencer Erkaya) çiftine benzettim. İki filmdeki “anne” ve “baba” karakterlerinin engelli çocuklarına gösterdikleri tepki ve duygular benzer.
  • Final sahnesinde Zafer, Hale ve Koray (Serkan Ercan) karakterlerini araba içerisinde uyuklarken görüyoruz. Ve sonrasında kamera bize arka planda yer alan karmaşık bir İstanbul siluetini gösteriyor. Bu görüntüyü, Selim’in bulunmasının imkansız ya da çok zor olması şeklinde yorumladım.        

Öylesine

  •  “Bir Engelin Peşinde”.

Hayatboyu

image

Filmin Künyesi:

HAYATBOYU | Yönetmen: Aslı Özge / Oyuncular: Defne Halman, Hakan Çimenser, Gizem Akman, Onur Dikmen / Türkiye-Almanya-Hollanda / 2013 / DCP / Renkli / 108´

Sinopsis:
İlk filmi Köprüdekiler ile İstanbul, Adana ve Ankara Film Festivalleri´nde en iyi film ödüllerini alan Aslı Özge´nin yeni filmi Hayatboyu, dünya prömiyerini 63. Berlin Film Festivali´nde yaptı. Film, sorunlarının çözümü ayrılık olabilecekken birbirlerinden kopamamanın duygusal sıkışıklığını yaşayan evli bir çiftin hikâyesini anlatıyor. Filmin izlediği Ela saygın bir sanatçı, Can ise başarılı bir mimar. İstanbul´un en seçkin semtlerinden birinde, mimari tasarımını Can´ın yaptığı, bir evi paylaşmaktalar. İlişkilerindeki tutku çoklukla sönmüş olsa da karşılıklı saygı ve ilgi, beraberliklerinin sürmesini sağlıyor. Ta ki Ela bir gün Can´ın bir telefon konuşmasına kulak misafiri oluncaya dek… “İnsanlar mutsuzluklarına rağmen yaşamlarının mevcut halinin o kadar da kötü olmadığına kendilerini inandırabiliyorlar. İnsan gerçekleri görmezden gelip hiçbir sorun yokmuş, her şey yolundaymış gibi davranmayı seçebiliyor. Değişime, yeniye, bilinmeyene doğru gitmeye cesaret edemiyor. Ela ve Can da evliliğin konformizmine sığınarak sadece çevrelerine karşı değil, birbirlerine, hatta belki kendi kendilerine karşı bile oyun oynuyorlar.” – Aslı Özge

 

Artılar

  • “Ela” rolünde Defne Halman gerçekten olağanüstü.
  • Ela’nın yemek sahnelerinde ( Dostları ile evde ve spor salonunda, Bayram sofrasında, Ankara yolculuğunda mola yerinde) oyunculuğu Nirvana’ya ulaşıyor.
  • Ela karakterindeki değişim hem psikolojik hem de fiziksel olarak çok güzel resmedilmiş.
  • Filmin görüntü yönetimi oldukça başarılı.

 

Eksiler

  • Aldatma konusu ile ilgili Can (Hakan Çimenser) ve Ela’nın açık açık konuştukları bir sahne iyi olabilir miydi?

 

Keşif

  • Filmin sonlarında Ela’nın sergisinde gördüğümüz renk temalı çalışması çok anlamlı. Bu çalışma Ela’nın gözünde eşi Can’ın geçirdiği değişimi sergiliyor belki de. Ya da hayatboyu bir insanın sergileyebileceği tüm renkleri temsil ediyor.
  • Ela, Can, kızları Nil (Gizem Akman) ve erkek arkadaşı Tan’ın (Onur Dikmen) ilk kez hep beraber oturdukları mekânda tüm karakterleri ayrı birer pencere çerçevesinde (dağınık bir aile) görüyoruz.
  • Ela’nın film boyunca temsil ettiği karakter ve geçirdiği değişimleri bana Michelangelo Antonioni filmlerindeki bazı kadın karakterleri anımsattı.
    1. Eşindeki değişimleri gördükten sonra “Serüven” filmindeki “Anna” (Lea Massari) karakteri
    2. Aldatıldığını öğrendikten sonra “Gece” filmindeki “Lidia” (Jeanne Moreau) karakteri
    3. Ayrılmaya karar verdikten sonra “Batan Güneş” filmindeki “Vittoria” (Monica Vitti) karakteri
    4. Psikolojik nedenlerden dolayı hastalandıktan sonra “Kızıl Çöl” filmindeki “Giuliana” (Monica Vitti) karakteri
  • Film boyunca sanki bir galerideki sergiyi izlemiş hissine kapıldık.
  • Filmdeki birçok karakterin isminin 3 harften oluşuyor olması dikkatimi çekti: Ela, Can, Nil, Tan, Ahu, Ali vb.

 

Öylesine

  • “Taş yerinde ağırdır”. (Galeride’de Yüreğinde’de)
  • Ela’nın hiç dinlemek istemeyeceği şarkılardan biri bu olurdu herhalde: “Bir Fotoğraf Çekinebilir miyiz?” (Mirkelam).
  • Tansiyon yükselmesinden sonra Ela’ya da “Avrupa Yakası” (Proje: Gülse Birsel) dizisindeki “İfo” (Hümeyra) karakteri gibi soldan soldan gelmeye başladılar.
  • İlişkilerindeki depremle yeterince sarsılan Ela ve Can gerçek depremi hissetmediler bile.

Frances Ha

image

Filmin Künyesi:
FRANCES HA | Yönetmen: Noah Baumbach / Oyuncular: Greta Gerwig, Mickey Sumner, Michael Esper, Adam Driver, Michael Zegen, Charlotte d’Amboise, Grace Gummer / ABD / 2012 / Siyah-Beyaz / 86´

Sinopsis:
Bir dans topluluğunda çıraklık yapan 27 yaşındaki Frances, pek de parlak bir kariyere sahip olmayan bir dansçıdır. Tam anlamıyla istikrarlı bir işe sahip olmayan Frances’in tek hayali çalıştığı bu şirketin daimi çalışanı olabilmektir. Öte yandan kendi jenerasyonundakiler gibi birçok farklı işe atılmakta ancak hiçbirinde tam anlamıyla başarılı olamamaktadır. Frances’i tam anlamıyla anlayan tek kişi ise aynı daireyi paylaştığı Sophie’dir. Ne var ki Sophie’nin hayallerindeki şehre taşınacak olması ilişkilerini sarsacak; Frances’in ‘gerçek hayat ve sorumluluklar’ gerçeğiyle tanışmasına neden olacaktır. Senenin en ilgi çekici yapımlarından biri olan Frances Ha’nın yönetmen koltuğunda son dönemin en yetenekli isimlerinden biri oturuyor. The Squid and the Whale filmiyle büyük başarı yakalayan Noah Baumbach’ı, Wes Anderson filmleri için yazdığı senaryolardan da hatırlıyoruz.

Artılar

  • “Frances” rolünde Greta Gerwig çok başarılı.
  • Frances’in arkadaşı “Sophie”den (Mickey Sumner) ayrıldıktan sonraki geçiş dönemi güzel resmedilmiş.

Eksiler

  • Frances’in bir süre evlerini paylaştığı “Ben” (Michael Zegen) ve “Lev”den (Adam Driver) ayrılma kısmı biraz işlense iyi olabilir miydi diye düşündüm.

Keşif

  • Frances’in filmin başlarındaki bir sahnede para çekmek için uğraş verirken yaptığı koşu Mirkelam’ın “Her Gece” şarkısına çektiği klipteki koşusunu hatırlattı.

Öylesine

  • “Orta Direk Frances”.
  • “Lost in Love” (Bir Aşık Olabilse).
  • Frances için Zeki Müren’den geliyor: “Bir Sevgi İstiyorum”.
  • Trafik işaretleri arasına Frances için yeni bir üye katılabilir belki: “Dikkat! Çıkılamaz!”.
  • “Pamuk Frances ve Yedi Cüceler”.

Sen Aydınlatırsın Geceyi

image

Filmin Künyesi:

SEN AYDINLATIRSIN GECEYİ | Yönetmen: Onur Ünlü / Oyuncular: Ali Atay, Demet Evgar, Damla Sönmez, Ercan Kesal, Ezgi Mola, Serkan Keskin, Nadir Sarıbacak, Ahmet Mümtaz Taylan, Cengiz Bozkurt, Tansu Biçer, Kaan Yılmaz, Derya Alabora / Türkiye / 2013 / DCP / Siyah-Beyaz / 107´

Sinopsis:
Sen Aydınlatırsın Geceyi birtakım olağanüstü özellikleri olan kasabalıların olağan sıkıntıları, endişeleri ve dertlerini anlatır. Küçük bir Anadolu kasabasında hayat kendi halinde akmaktadır; yan hakemlik yapan Cemal maçları yönetmekte, Yasemin yumurta fabrikasında çalışmakta, Defne kasabadaki tezgâhında kitap satmakta, Doktor İrfan hastalarıyla uğraşmaktadır. Göğünde iki güneşi, üç dolunayı olan bu kasabada duvarların arkasını görebilen Cemal´in hayattan bir beklentisi kalmamıştır. Üstüne çöken sıkıntıyla baş etmeye çalışırken nesneleri parmağıyla oynatabilen Yasemin de kendine bir çıkış yolu arar. Fakat zamanı durdurabilen Defne bir süre sonra işlerin karışmasına sebep olacak, Yasemin´in ölümsüz patronu da Cemal´in endişelerini gidermeye çalışan görünmez ilkokul öğretmeninin tavsiyelerini boşa çıkartacak şeyler yapacaktır. “Film, karakterlerin özelliklerini ‘süper güç´, karakterleri de ‘süper kahraman´ olarak tanımlamıyor, dünya böyle olsa dahi insanın özünün aynı kalacağını iddia ediyor; dertlerin, sıkıntıların, endişelerin değişmeyeceğini. Bu yüzden de Euripides´in ‘İnsan endişeden yaratılmıştır´ sözüyle açılıyor.” – Onur Ünlü

Artılar

  • Oyunculuklar oldukça başarılı.
  • Filmin genelinde kullanılan Khaled Mouzanar’ın “Mreyte Ya Mreyte” şarkısı güzel bir seçim olmuş.

Eksiler

  • Filmin genelinde şarkı yer alan bölümler sanki biraz fazla olmuş gibi geldi bana.

Keşif

  • Filmdeki başrol “Cemal” (Ali Atay) karakteri “Gölgesizler” (Yön: Ümit Ünal) filmindeki “Berber” (Taner Birsel) karakterini anımsattı.
  • Bağ evindeki bir sahnede Cemal’in Orhan Gencebay – Ferdi Tayfur kıyaslaması yaptığı sahne güzeldi.
  • Filmdeki olaylara ilişkin kilit sahnelerde karakterlerin kendi geçmişlerinden bahsederken görüntünün arka planındaki küçük ekranda aslında yalan söylediklerini görüyor olmamız ilginç bir uygulama olmuş.
  • Cemal ile Yasemin’in (Demet Evgar) çay bahçesindeki ilk buluşma sahnesi oldukça keyifli.
  • Filmin sonlarına doğru bir sahnede Cemal’in en yakın arkadaşı tarafından vurulmaya çalışıldığı sahne “Başka Semtin Çocukları” (Yön: Aydın Bulut) filminde “Veysel” (İsmail Hacıoğlu) ile onu vuran en yakın arkadaşı “Simo” (Volga Sorgu Tekinoğlu) arasındaki ilişkiyi hatırlattı.

Öylesine

  • Cemal için Ajda Pekkan’dan geliyor: “Dünya Dönüyor”
  • “Cemal Bey ve Kasabasının Aşırı Acıklı Hikayesi”.
  • “Bir Döngünün Peşinde”.

Gözümün Nuru

image

Filmin Künyesi:

GÖZÜMÜN NURU | Yönetmen: Hakkı Kurtuluş, Melik Saraçoğlu / Oyuncular:  Melik Saraçoğlu, Bilgin Saraçoğlu, Orhan Saraçoğlu, Ahmet Saraçoğlu / Türkiye  / 2013 / DCP / Renkli / 78’

Sinopsis:
Kahramanımız M. Genç yaşında tam bir sinema tutkunudur. Tüm hayatını film çekme idealine bağlamıştır ama göz retinasında yaşadığı ciddi bir rahatsızlık sonucu üst süte iki ameliyat geçirir. Gözlerini tamamen kaybetme korkusuyla tam 40 gün boyunca gözleri bandajlı, yüzükoyun yatmak zorunda kalır. M. bu sancılı süreçte korkularıyla yüzleşmeye başlar; dahası sinemayla kurduğu takıntılı aşkı da gözden geçirecektir. M.’nin kendi yaşadıklarını ti’ye alan tarzı, yaşadığı karanlığa karşı verdiği savaştaki en güçlü silahı olacaktır. Hakkı Kurtuluş ve Melik Saraçoğlu’nun senaryoya ve yönetmenliğe beraber imza attıkları son yapım olan film, sıra dışı bir konuya ve çekim planlarına sahip.

Artılar

  • Genel anlamda oldukça özgün ve güzel bir çalışma olmuş.
  • Eski Türk filmlerinden sahnelerle yapılan harmanlamalar güzel olmuş.
  • “Altın Günü” tadındaki komşu ziyareti sahnesi çok güzel çekilmiş.
  • Filmin giriş jeneriği etkileyici.

Eksiler

  • Melik’in sevgilisi Öykü ve onun ailesi hakkında da biraz bilgi sahibi olsak iyi olmaz mıydı diye düşünmeden edemedim
  • Filmin temposunda yer yer düşmeler oluyor.

Keşif

  • Filmdeki rüya sahnelerinden birinde Melik çekmeyi düşündüğü film projesi ile ilgili yapımcı, oyuncu ve eleştirmenle konuşuyor. Bir nevi Melik’in sinemasal “sırat köprüsü” deneyimi diye düşündüm.
  • Bir arada yemek yendiği bir sahnede aile bireylerinin Melik’in kız arkadaşı Öykü ile ilgili duygu ve düşüncelerini dile getirirlerken, kameranın Öykü’nün yüz ifadesini ve özellikle de gözlerini bize göstermesi.
  • Lyon’dan İstanbul’a dönüş sürecinde, kameranın bizlere görüntüleri Melik’in görebilme açısına paralel aktarması.
  • Film kimi açılardan bana 2013 !f Festivali’nde seyrettiğim “Kaybolan Dalgalar” (Yön: Kristina Buozyte) filmini anımsattı. O filmde karakterimiz komadaki bir hastanın bilincine girerek bir “aşkın” peşinden koşuyordu. Bu filmde de seyirciler olarak bizler Melik’in gözüne girerek onun “sinema aşkının” peşinden koşuyoruz.

Öylesine

  • “Işıkla Karanlık Arasında”.
  • “Gözlerimi Kaparım, Sinemamı Yaparım”.